23 Eylül 2010 Perşembe

Daha ne kadar durduracak bizi Bahattin Duran.. Yok mu "dur" diyecek..!


BJK maçı bitti ve maç sonunda "hakem kötüydü‚ yanlışlar yaptı" dedi bizimkiler (Yöneticiler‚Aykut Hoca Volkan‚ Selçuk vd.) ama ne oldu..? Her zamanki gibi gene tısss..

Ne medyada bahseden var‚ ne hakemi yargılayan‚ ne de bir isyan eden.
Maçın üzerinden 2 gün geçti kimse gık bile demiyor..

Düşmüşüz düğün dernek işlerine ve camianın her mensubu suçlu arıyor..Birbirini yok etme derdine düşüyor ve kişisel kaprisler Fenerbahçe´den daha mühim hale getiriliyor..!

Pazar gecesi 2.yarıda kötü futbol oynadık‚ hatalı işler yaptık ama daha ilk yarıda maçı kopartabileceğimiz halde hakem hatalarına maruz kaldık ve ne yazık ki kimseden tık yok..

Hekem Cüneyt Çakır hem nalına hem mıhına saçma sapan bir maç yönetti ve o penaltı ile günü kurtardı..

"Cüneyt Çakır o gece kötüydü..Hata yaptı..Görmedi..kötü niyetli değildi..germek istemedi..idare etti." diyelim..

Ama bir yan hakem vardı ki kimse bana onun bilinçli olarak her kararda Fenerbahçe aleyhine çalışmadığını anlatamaz..!
Çünkü zaten sabıkalı ve zaten Fenerbahçe düşmanı bir yan hakem olduğu ispatlıydı..Bunu bir kez daha‚ hem de bizim evimizde alenen gösterdi..

Bazı pozisyonları resimlerle göstereceğim ama bir pozisyon vardı ki tam dibinde oldu ve bu hakemin niyetinin kötü olduğunun ispatıydı..

Tam tac çizgisinin önünde bizim bir futbolcumuza sert bir faul yapıldı..
Yani o kadar bariz bir faul ki Selçuk Dereli bile verirdi..

Ama bu yan hakem‚ bu verdiği kararlarla BJK yandaşı gibi davranan Bahattin adlı Duran herif bu bariz faulde hani o klasik hakemlerin bizim futbolculara yapılan faullerde elleriyle yaptıkları "hadi ordan..kalk kalk" hareketi var ya onu yaptı aynen..Adam tac çizgisinin üzerinde pozisyon tam dibinde..Ama faul için bayrak kaldıracağı eliyle "kalk kalk..! " işareti yapıyor bizim futbolcumuza..

Fakat pozisyon o kadar net bir faul ki Cüneyt Çakır bile uzaktan görüp yan hakemin vermemesine rağmen faulü lehimize verdi..
Hatta rakip futbolcu bile özür diledi faulü yaptığı futbolcumuzdan..

İşte burada şimdi çuvaldız elimde önüme gelen saplayacağım..

Yahu kardeşim bu adam seni geçen sene belki de şampiyonluktan edecek maçta İnönü Stadında 10 kişi bırakıp seni bu kaoslardan kaos beğeneceğin durumlara sokmaya sebep olmadı mı..
Hani o orta hakem Kartal Fırat abisiyle oynadıkları

-atayım mı..
-at abi at..

orta oyununu oynayan ve "at abi at.."derken yağları eriyen Bahattin Duran değil miydi..



Peki ne işi var kardeşim bu adamın senin bu hayati maçında..

Tabii ki maç boyu o çizgide onlarca tekme yersin ve tabii maç boyu o çizgide onlarca olay olur..ve hepsinde de sen zararlı çıkarsın..!

Bakın görün olayları ve isyanları ve hepsi de aynı yan hakemin olduğu kanatta yaşanıyor..ve görün ki sadece 1-2 değil bütün futbolcularımız zıvanadan çıkıyor bu hakem yüzünden..

Dikkat edin hepsinde aynı hakem ve hepsinde Bahattin Duran..!

1-Emre ile..



2- Santos ile..



3-Bilica ile..



4-Lugano ile..



ve şu aşağıdaki resimdeki pozisyonda tam bu yan hakemin gözü önünde oldu ve olayı terse çevirin ve Lugano´nun bu dirseği Quaresma´ya attığını düşünün..Resimdeki olay mahalli Bahattin Duran´ın bakış ve gayet net görüş açısındaki tac çizgisinin önü..!



Sonra da gelin deyin ki hakemle ilgisi yok‚ hakem tarafsızdı‚ hakem masumdu diye..

Bakın birazdan bu hakemin hayat hikayesinden pasajlar da sunacağım ve BJK maçlarımızda neden bu yan hakemin aktif rol oynadığını göreceğiz hepimiz..

Olay masumane değil ne yazık ki ve belirli bir plan çerçevesinde entrikalar döndürülerek yapılıyor..

Gözümüzü hala kapalı tutuyorsak‚ değil 4‚ 444 açmıyorsak her şey müstahak demek bize..

Bu yan hakemin bu maça görevli olarak atandığını iddia ediyorum ve işte belgelerim..
Yönetim uyuma‚ sen de araştır ve isyan et..!

Takımımız kötü olabilir‚ yenilebilir‚ puanlar kaybedebilir‚ şampiyonluklar kaybedebilir ama hakkımızın yenmesine göz yummamalıyız...Hakemler tayin etmemeli bizim kaderimizi‚ hakemler oynamamalı rakiplerle beraber bize karşı...

Metro ve Real´in Meyve-Sebze Bölümü Satın Alma Müdürlüğünü yapan bir yan hakemin yüzünden milyon dolarların etkilendiği ve milyonlarca insanın hayatına etki eden sevinç ve hüzünleri yaşadığı bir maçı seyrettik..

Yahu bu kadar basit midir bir satın alma Müdürü´nün hayati maçları böylesine bir taraftan ‚alıp diğer tarafa ikram etmesi..

Bakın‚ bu yan hakem adil bir hakem olsaydı hem Quaresma‚ hem Zapatocny‚ hem de İ.Üzülmez kırmızı kartla atılırdı aynı Kazım´ın atıldığı "at abi at." şeklinde..

Ama ne yazık ki bu kadar bariz şekilde BJK´lı olduğunu kendisinin de belirttiği bir hakemi en önemli 2 BJK maçında görevlendiriyorlar ve biz de "eyvallah" diyerek bile bile lades oluyoruz bir kez daha..!

Bizim kulüpte bu işleri takip eden‚ bu işlerle ilgilenen kimse yok mudur Allah aşkına..Bu tür maçlar öncesi böylesi araştırmalar yapılıp‚ Yönetim Kurulu´na rapor halinde sunulmaz mı..Kurumsallık sadece para getirecek işler yapmak mıdır..Kulübün haklarını savunmak ve geleceğine dair yolunu açmak da değil midir Kurumsallık denen illet..

Bu işleri yapan yoksa‚ gönüllü olarak yapmaya hazırım yahu..Hem de para istemeden..Üste para da veririm gerekirse..
Bu kadar kolay olmamalı bu işler ve bu kadar kör göze parmak sokulmamalı..!

Neyse‚ şimdi de Bahattin Duran´ın tff.org´daki bir röportajından kesitler sunayım ve sizler de görün bu yan hakemin masumluğunu..!

Babası ve amcası profesyonel futbolcu olunca‚ insan ister istemez futbolun içinde doğmuş oluyor. Onun için de hayat böyle gelişmiş. Soyunma odalarının Bengay ve limon kokuları arasında büyüyüp futbolcu olmayı hayal ederken‚ "okul mu futbol mu" yol ayrımında endüstri mühendisliğini tercih etmiş. Yine de futboldan kopmamış ve yardımcı hakem olarak devam ettiği yolda 2003´ten bu yana FIFA kokartını göğsüne takmış. Bir yandan çok önemli maçlarda bayrak sallarken‚ diğer yandan da Metro ve Real´in Meyve-Sebze Bölümü Satın Alma Müdürlüğünü yapıyor.



-Hakem röportajlarımızdaki amacımız sizleri kamuoyuna daha yakından tanıtmak. İnsanlar sizi isim olarak bilse de sahada bayrak kaldırıp indiren figürler olarak görmekten öteye geçmiyor. Oysa sizin saha dışında da bir hayatınız var. İsterseniz biz en baştan kısa hayat hikâyenizle başlayalım.

-26 Eylül 1975´te İstanbul´da doğdum. Ailem Kuzguncuklu. Aynı adı taşıdığım rahmetli dedem Bahattin Duran‚ Kuzguncuk´ta ilk sinemayı açan kişi. Daha sonra ailem sahilden biraz yukarıya‚ İcadiye´ye taşınıyor. Benim için de futbol kendimi bildiğim andan itibaren başlıyor.

-Futbola ilginize dönelim. Kendimi bildim bileli futbolun içinde olduğunuzu söylemiştiniz.

Babam da amcam da profesyonel futbolcu. Amcam Şecaattin Duran 1. Lig´de Diyarbakırspor‚ Elazığspor ve Giresunspor´da kaptanlık yapmış. Babam Namık Duran ise Kasımpaşa´da futbol oynadıktan sonra amatör kulüp yöneticiliği yaptı.

Dediğim gibi‚ ben gözümü açtım‚ kendimi maçların içinde buldum. Futbolun dışında olmama imkân yoktu yani. Babamın beni dışarı çıkardığı ilk yer soyunma odası koridorlarıydı. Bengay ve limon kokularıyla büyüdüm. Bu derece futbolun içinde olunca yürümeye başladığınız andan itibaren top peşinde koşuyorsunuz.

Ortaokul‚ lise dönemlerinde de iyi oynayan bir futbolcuya dönüşmüştüm. Orta saha ve kanatta oynuyordum. Süratli bir oyuncuydum.

Babamın dayısı da Beşiktaş´ta oynamış Arap Ayhan‚ Ayhan Hançer yani.

Ben de bir süre Beşiktaş´ın altyapısına gittim.

************************************************

Sanırım son iki paragraf yeterli ve artık yorum yapmaya gerek yok..
Hayati 2 maç oynuyoruz 2 sezondur ve her ikisinde de hayati puanlar kaybediyoruz ve her 2 maçta da aynı yan hakem..
Belki BJK´lı değildir ama bu kadar tesadüfün de yan yana gelmesi çok büyük tesadüf‚ değil mi..?

Tesadüfün ince deliği dedikleri bu olsa gerek..

Hakem atamaları Papermoon´dan yapılıyor halen ve biz uyuyoruz..
Böyle devam ederse sonsuz uykuya dalacağız ve hiç uyandıramayacaklar bizi..!

15 Eylül 2010 Çarşamba

"Böyle mi sona erecekti..Böyle parça parça mı olacaktık.."

"bu kadar yalan mı yaşandı her şey.." diye devam ediyor şarkı..

Durumumuzu anlatır mı bilemem ama görünen o ki her kafadan bir ses çıkıyor ve her gün birilerini istifaya davet ediyoruz ve hepimizin bir günah keçisi var ne yazık ki..

Yeni bir Hoca ve yeni futbolcularla‚ yeni bir takım kurduk..

İstediğimiz gibi bir yapı oluşturduk ve Başkan futboldan elini çekti..Her şeyin sorumlusu Aykut Kocaman ilan edildi..

Yıllardır taraftarın istediği yapı oluşturuldu ve istediğimiz tarzda futbolcular transfer edildi..

Fakat görünen o ki; yıllardır şampiyon olamayan her Hoca´yı sezon sonu gönderen‚ kızdığımız Aziz Yıldırım´dan daha beter sabırsız çıktık ve şimdiden Aykut Kocaman´ı gönderiyoruz el birliğiyle..

Her şeyin bir anda olmasını istiyoruz ve olmayınca da isyan ediyoruz..
Mücadele eden takım‚ genç takımdan futbolcu‚ önüne geleni yenecek‚ bol gollü maçlar oynayacak bir kadro gibi isteklerimiz bitmeyecek ve hepsi hemen olmalı..

Oysa her şey ortada ve Yönetim´in -beceriksizlik mi‚ mecburiyet mi- ismine ne derseniz deyin yapmış olduğu geç transferler nedeniyle sezona henüz hazır olmadan başladık ve ŞL‚UEFA Ligi´ne veda ettik bu başarısız transfer döneminden sonra..

Fakat Lig için henüz kredimiz var ve hepimizin güven duyduğu bir kadro oluşturuldu..Yani TSL için yeterli bir takımımız olduğu gerçeği ortada ve Fenerbahçemizin tek hedefinin de burada şampiyon olması gerekliliği de ortada..

-Aziz Yıldırım istifa..
-Aykut Kocaman istifa..
-Alex gitti gidiyor..
-Cristian futbolcu değil..
-Stoch da fos çıktı..

ve benzeri serzenişlerle havluyu attık sanki..

Oysa önümüzdeki Pazar‚ Saracoğlu´na gelecek olan ve kovalamamız gereken bir karga sürüsü var ve huzura kavuşmamıza sebep olacak karga avımız olacak..

Bir yanda Başkan istifa bir yanda Aykut Kocaman istifa derdine düşüp Fenerbahçemizi yalnızlığa iteceksek kargalar bile gülecekler en sonunda halimize..

O nedenle gelin sabırlı olalım bırakalım artık şahısları ve sadece başarılı olunca taraftar olmayalım..
Zor günler dediğimiz şu günlerde Fenerbahçe´nin yanında olmayacaksak ve hala istifa derdine düşüp parça parça olacaksak vay halimize..

Pazar gününe kadar ve Pazar günü neler yapabiliriz.."Stadda var olabilmek için ne tür organizasyonlar düzenleyebiliriz‚ Pazar günü takıma nasıl destek olup‚ sahip çıkarız"ı düşüneceğimize istifa yürüyüşleri ve istifa naraları derdine düştük ki kargalar bile gülmez bu vahim tabloya..

Maç öncesi ve maç sırasında rakibe baskı‚ hakeme baskı‚ Aykut Kocaman´a ve takıma destek varken bizim gündemimiz birilerini göndermekte ne yazık ki..

Hani "Pazar´a kadar değil‚ Mezar´a kadardı sevdamız.."
Biz Pazar´a kadar öldürüyoruz sevdamızı..

"stad dolmayacak ve birilerine ders olacak" diye sevinen renkdaşlarımız var ne yazık ki..

Yazık..

http://www.sarilacicubuklu.com/forum/index.php?topic=8033.msg132594#msg132594

12 Eylül 2010 Pazar

Kayserispor 2 - 0 Fenerbahçe | Aykut Kocaman Üzerine..

Fenerbahçe ''bence'' şu dönemlerde dönebileceği en keskin virajlardan birine çıkıyordu ve benim gidişatı gözlemlemem açısından en iyi fırsat buydu.
Alex'i sahada görüp Mehmet Topuz'u sağ kanatta görünce kafamda artık çok net bir düşüncenin belirdiğini anladım. Aykut Hoca'nın isteğiyle aldığı ve çok şeyler beklediği Dia eğer hala daha yedek kulübesine mahkum ve orta bölgede sağ kanattan çok daha iyi oynayan Mehmet sağ kanatta oynuyorsa bunun tek bir açıklaması vardır :
Aykut Hoca medyadan gelen sesleri gerçekten çok umursuyor ve Alex'i de bu uğurda, acemice yiyecek. Ben sonuna kadar arkasında olduğum bir kişiye nasıl bunları söylerim? Eğer bu kadar basit ve gözle görülür bir şeyi taraftarın anlayacağı biçimde ve acemice yaparsa söylerim. Gördüğüm yanlışı saklama gibi bir özelliğim hiç bir zaman olmadı. Ya Alex'i oynatmazsın ya da sahaya sürüp değişiklik yapmaya zorlayacak şekilde bir takım kurmazsın. Alex'i çıkaracağını daha maç başında beraber izlediğimiz arkadaşıma söyledim çünkü Aykut'un yapmak istediği şey o kadar açıktı ki..


Maçın başlama düdüğüyle beraber Fenerbahçe, yine ve yeniden isteksiz, hareket etmeyen futboluna devam ediyordu. Neyin yorumunu yapayım ki?

Dakikalar ilerledikçe garip bir şekilde şu güne kadar gelen süreçteki tüm hayatımı düşündüm. Bir şeyi net olarak söyleyebiliyorum ; benim en büyük tutkum Fenerbahçe olmuş. Evet basketbolu çok yakından takip ediyorum, futbolu seviyorum ama Fenerbahçe ayrı bir yerde ve ciddi şekilde sinir sistemimi etkiliyor. Misafirliğe gitmişiz, ben millete bağırıp çağırıyorum, suratım düşüyor, hayat berbat vs..

Yirmi senedir yaptığımız çeyrek final ve derbi galibyetleri dışında, ''Fenerbahçe bu sene ne oynuyor be arkadaş'' dediğim bir sene hatırlamıyorum. Hep anlık mutluluklar, hep anlık sevinçler. Galatasaray galibiyetleriyle, en yakın arkadaşlarım tarafından dalga geçilememekle yetindim hep, bunca senenin özeti bu sanırım.

Bu nasıl büyüklük? ''Büyüğüz biz, çok büyüğüz!'' laflarını duymaya başlayalı neredeyse dokuz sene oldu. Babam o arada deplasmanlara gitti, ses tellerini kopardı. Ben pencereden bakıp, ağlayıp, O'na özenirdim hep. Babam futboldan soğudu, ben O'nun yerini daha beter aldım. Hep uyardı, hep söyledi. ''Fenerbahçe bu, adamı kanser eder, uğraşma'' dedi de ben dinler miyim? Her yenildiğinde daha bi' hırsla gittim, her kaybettiğinde daha bi' savundum takımı.

Böylesi de zevkli geliyordu aslında, tutkuyla bağlandıysan bir şeye, bunları yapmak hep zevkli gelir adama.

Şimdi ne oldu? Büyüklük nidaları duyduğumuz takım o dokuz sene içerisinde sadece bir kez çeyrek final görebildi. Başka da hiçbir şey yok. Ligi bile domine edemiyoruz. Her sene yamalı kadrolar, sözde revizyon..

Bu sene, belki de tarihin en ideal kadrolarından biri, bakın en iyi demiyorum ama en ideal kadrolarından biri. Tam mı? Hayır. Yine ön libero eksik, yani tamamı düzgün bir kadroyu kimse bekleyemez oldu ama en azından tama en yakın olan kadro. Fenerbahçe'nin içinden gelmiş bir adam. Arkasında milyonlarca taraftar.

Peki devamı? Takımın geç toparlanması, şuursuzca yaratılan Alex sorunu, Cristian isimli futbolcuda yapılan gereksiz inat ve adalet terazisinin şaşması ve sonunda en büyüğü bu yükü omuzundan yavaşça kaydırmak..

Aykut Hoca'nın her daim arkasındayım ve takımı yönetme vasfı düşük diyenlere de katılmıyorum ancak sen Fenerbahçe takımının başına geliyorsan, Kayseri'ye bir tane dahi yedek stoper götürmeme gibi bir yanlış yapamazsın. Hem de göbeğinde oynayan adam henüz yeni gelmişse. Alex'i bu denli medya gazıyla yıpratamazsın.

Evet sakatlıklar, cezalılar, şanssızlıklar oldu ama bunların karşısında durabiliyorsan eğer yerin sağlam olur zaten.

Trabzonspor maçında Alex'i sahada görmeyince ''İşte budur'' demiştim. Maça göre taktik uygulayan bir hocamız oldu. Maçın sonrasında gelen ''Diğer maç için dinlendirdik'' yorumu ise beni biraz germişti.

Sanırım Aykut Hoca kriz yönetimini çok iyi beceremiyor. Bunun için beklemekten başka bir şansımız var mı? Yok.

Ya bu gömleği taşımayı, sene başından beri söylediğim şekilde öğrenecek ya da bundan böyle Fenerbahçe'ye yerli bir teknik adam gelemeyecek.

Esen kalın.

10 Eylül 2010 Cuma

Evet, ne diyorduk, endüstriyel futbol


Biz endüstri meslek lisesinde okurken yoktu bu bölüm.

Hangi bölüm?

Endüstriyel futbol işte.

Böyle robot falan yapıyorsun top oynuyorlar, o değil mi?

Bize uymaz kardeşim bunlar. Futbol etli kanlı canlı insanla oynanır.

Endüstri, teknoloji, sanayi makinenin ne işi var kardeşim futbolun içinde.

Çim saha, stat futbolcu, taraftar, hakem hepsi o kadar işte.

Robot “oley oley” bile çekemez.

Yok, ben kesinlikle karşıyım.

Tutturmuşsunuz bir endüstriyel futbol gidiyorsunuz.

Futbol sanayi mi kardeşim? Fabrika mı? Endüstri olsun içinde.

Futbol teknolojik mi yani? Güldürmeyin insanı. Endüstriymiş.

Aman efendim ne ilgisi var?

Globalleşme diyorum ben. Sponsorlar diyorum, reklam diyorum.

Milyonlarca döviz cinsinden para diyorum.

Futbol sevgisini paraya çevirme pazarı diyorum.

Tamam, anladım şimdi senin derdini.

Formada ki armanın önüne geçsin reklam diyorsun.

Maçlar şifreli kanaldan yayınlansın diyorsun.

Futbolu seviyorsan parasını öde diyorsun.

Kaybedenin dahi kazandığı bir sistem diyorsun.

Taraftardan başka herkesin kazandığı bir sistem diyorsun.

Afrika’yı doyuracak kadar transfer paraları diyorsun.

Ama bütün suç senin, yani taraftarın diyorsun.

Çünkü bu çılgınlığı senin talebin yarattı diyorsun.

Ve bu endüstrinin en ağır işçisi sensin diyorsun.

Tam olarak öyle değil, sen taraftarsın, takımını seviyorsun.

Kazanmak istiyorsun, kazanınca mutlu oluyorsun.

Neden sustun?

Endüstriyel futbolunuz da globalleşmenizde yerin dibine batsın.

Neyse aç şu televizyonu. Şimdi maç başlayacak.

4 Eylül 2010 Cumartesi

6 gitti 7 geldi..Eski bitti‚ yeni geldi..



Volkan Babacan‚ Deivid‚ Deniz‚ Önder‚ Ali Bilgin‚Wederson


Stoch‚ İlhan‚ Dia‚ Niang‚ Caner‚ Yobo‚ Serkan Kırıntılı

Yıllardır istediğimiz yapıya kavuştuk gibi bir durum var şu an takımımızda..
Elbette ki bu gidiş gelişler hem geç oldu hem de sonuçlara bakılırsa güç oldu..

Güçlüğün sebebi Avrupa´dan elenmemize yol açtı ve transferler sadece Spor Toto Süper Ligi için yapılmış oldu her ne kadar böyle olmasını istemesek de..

Yönetimimiz gene gecikti ve ne yazık ki "o gelecek bekleyelim‚ bu olursa daha iyi" diye diye son güne kadar transfer kovaladık gene..

Fakat bundan sonra artık böyle olmayacağını görüyoruz ve Aykut Kocaman´ın transferde tek yetkili olduğunu hepimiz görüp‚yaşadık..

Takımımızın çatısı da yeniden oluşturulmuş oldu bu sene..
Yıllardır istediğimiz tarzda‚ istediğimiz gibi transferle yapıldı ve artık iş sahada Aykut Kocaman´ın tercihlerine ve futbolcularımıza kalıyor..

Önümüzde şampiyonluk ve seneye kadroya yapılacak takviyelerle Şampiyonlar Ligi´ne yeniden dönmek gibi çok önemli bir hedefimiz var..

Şu an desteklenmesi gereken yeni bir Hocamız ve yeni bir takımımız var artık..
Ne gidecek bir yerimiz ne de yapacak başka bir şeyimiz var..
Bu takım bizim ve bizim istediğimiz gibi oldu..

Aykut Kocaman´ın istediğimiz gibi tek yetkili şeklinde getirilişi bir Devrimdi ve Devrim yavaş yavaş yürümeye başladı..

İnşallah Okan´larla‚ Mert ve benzerleriyle daha da taçlanacak ve gelecek yıllarda futbolda da sürekli başarının yolu açılacaktır..

Yeni bir sayfa‚ yeni bir başlangıç‚ yeni bir takım‚ yeni bir anlayış ile Fenerbahçe yola koyulacaktır ve bu yolda asla yalnız yürümemelidir..

Geçmişin hatalarıyla‚ geçmişin kavgalarıyla‚ geçmişin kiniyle‚ Fenerbahçe unutulup şahıslara ders vermek amacıyla Fenerbahçe yalnız bırakılmamalı ve en çok desteğe ihtiyacı olduğu sezonda destek olmaması için çaba harcanmamalıdır..

Kombine sayısı azsa daha çok olmalı..
Bilet pahalıysa "imece" yapılıp daha çok satın alınmalı..
Okan´lara‚ Mert´lere‚ Dia´lara‚ Stoch´lara‚ Özer´lere ve Aykut Kocaman´lara daha çok destek olunmalı..

Çünkü bu geleceğin Fenerbahçe´si demek ve gelecek günlerin temeli bu sezon atılacak..
O halde beton olalım‚ demir olalım‚ tuğla olalım...

Tüm üzüntüne‚ tüm kızgınlığına‚ tüm isyanına ve her şeye rağmen gelecek için bir tuğla olmaya var mısın..

2 Eylül 2010 Perşembe

LOBİ DEĞİL LOBİ


Var mı galata üzerinde sarayın


Denize karşı lisen

Patişahtan torpilli

Fransa takviyeli öğrenim yuvan!

Kök desen nerden baksan 400-500 yıl

Havan nedir bilir misiniz?

Su dövmeye yaramayan alet.

Bilmeyince komik oluyor be kardeşim.

500 yıl diyorum

Kobi ile karıştırıyorsun

Havanda su dövüyorsun

Lobi bu lobi

Otel lobisi değil ama

Her yerdeler ama göremezsin

İn değil cin değil bildiğin âdemoğlu

Her gün karşında ama bilemezsin

“Aptal kutusunun” içinde anlatır dururlar

La fontaine’den masallar

Dinleye dinleye uyursun ama uyumam dersin

Ben bu dolmaları yutmam dersin.

Hedefler verir sana gidip de vurasın diye

Dolmalar şişkinlik yapar, tansiyonun çıkar

Gider sövüp sayarsın, incitirsin kendinden olanı

Kendinle gurur duyarsın çünkü kendi aklın sanırsın

Sarı lacivert çubukluya sahip çıktım sanırsın

500 yıl diyorum yiğidim, iki gözüm

Seni kendinden bilmez Fransızı bildiği kadar

Ne olacak senin bilmem bu halin.

Ne doğruyu ararsın, ne doğru diyene bakarsın

Renkli dergiler, sayfa sayfa gazeteler

Onlar için ilk Zapt edilecek kâğıt kaleler

İşte o kalelerden sana ninniler söyler

Sarı’yı çok sever yanına lacivert koymazsan eğer

Sana bayılır, doğru işler yapmazsan eğer

O aristokrat soylu

Sen Anadolu çocuğu

Bozmayacaksın bu denklemi yoksa stat yaptırır kendine

Hani o bizim dediğimiz devlete.

Onların vicdan bahçelerinde kurumuştur çiçekler

Ellerinde kalem gibi görünür tüfekler

Kâğıt kalelerinde purolar tüttürürler

500 yılın hakkını vermeli ve verir de bu hazretler...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Fenerbahçe 4 - 2 Manisaspor Maç Değerlendirmesi


Yazılarımın formatını değiştirmeden madde madde yazmayı bırakıyorum, böyle daha iyi olacak diye düşündüm.

PAOK maçından sonra, hem de seyircisiz bir maçı gidip cafeden izleme gibi bir planım yoktu, evden internetten izleyecektim, artık ne kadar idare ederse. Sonra kuzenim aradı gel bizde izle diye, oraya gittim, kart bozuk, geri bize çıktık falan derken dakika 30 olmuş.


En başta Okan'ı kadroda görünce, ''Helal olsun sana Aykut'' diyebildim başka da bir şey değil. Santos'un da yabancı sınırından falan kesildiğini düşünmüyorum, O mesajı almıştır.


Açıkcası tempolu bir Fenerbahçe yoktu ama topa hakimdik. İlk yarı geçen sene 1-0 öne geçtiğimiz maçların sonrasındaki gibi durgun bitti, hiç sevmedim.


İkinci yarı başlarken Manisaspor'un gol atacağını hissetmeyen var mıydı bilmiyorum.. Sağlı sollu ortalar, duran toplar derken Manisa'nın golü geldi ve yine orta sonrasında yanlış pozisyon alma zaafımızdan kaynaklandı. Üzgünüm ama bu yediğimiz son gollerin çoğunda hatalı olan Lugano. Lugano garip bir şekilde hep geç form tutuyor, son senelerde bunu açıkca gözlemliyorum. Zaten ilk geldiği sene bir yöneticimizin açıklaması hala aklımdadır : ''Bu adamı uzun süredir izliyoruz, harika bir oyuncuydu, buraya geldi hala daha neden böyle oynuyor, anlayabilmiş değiliz.'' Lugano o sıralar da ilk başlarda çok eleştriliyordu hatırlarsanız..


Gol sonrası Alex'in takım için ne kadar önemli olduğunu gördük. En olmayacak zamanda bir şekilde öyle bir orta kesti ki, öne geçtik. Tüm yediğimiz baskı ve gol girişimleri de yalan oldu. Manisaspor taraftarı olsam sanırım çıldırırdım, böyle bir adaletsizlik yok ama sanırım futbolun adaleti de yok zaten.


Alex konusunda Aykut Hoca ile aynı düşünüyorum sanırım. Alex oynayacaksa eğer sağda Mehmet Topuz gibi orta sahaya da yardım edebilecek biri olmalı. Olmalı da bu Mehmet Topuz mu olmalı? Olmuyor hocam. Mehmet orada yapamıyor, dün sahanın en kötüsüydü sanırım..


Golden sonra kontrol tamamen Fenerbahçe'ye geçti. Bu sıralarda ben de bolca Niang seyretmeye başladım.

Daha önce de dediğim gibi Niang çok kenarlara kaçıyor, bir şekilde burada tek forvet oynamaya alışmalı. Ne zaman ki ceza sahası içinde çok zaman geçirdi, o zaman golleri gelmeye başladı.


İlk golünde Okan'ın ortası Gökhan Gönül'e ders olacak nitelikteydi, Niang'ın kafası ise tam bir golcü vuruşuydu. Harika noktaya bıraktı, giderken korktum açıkcası dışarıya çıkacak diye..


İkinci golündeki vuruşu ise yıllardır özlediğimiz vuruş olsa gerek.. Orayı geçiyorum zira beni ilgilendiren nokta golden önce Caner'in yaptığı koşu ve attığı mükemmel pas. Savunma bilgisi biraz daha gelişirse Santos'u bu şekilde orada görmektense Caner'i tercih ederim.


Maçın kalan kısmı Manisa'nın direncini gösterme ve Fenerbahçe'nin artık galibiyeti bekleme dakikaları oldu. Manisa'nın attığı gol ise izleyenler için bir keyif olabilir ama benim için hiç iyi olmadı. Takım üç haftada tam beş gol yedi. Bu rakam çok fazla, acilen takım savunması gelişmeli..


Oyuncu Değerlendirmeleri



Manisaspor'dan başlıyayım çünkü o kadar kısa süre izledim ki maçı takımımdan başkasını izleme, odaklanma fırsatım olmadı. O kısa sürede gözüme çarpan tek isimse geçen senelerden de tanıdığım Nizo oldu. Kumaşı iyi ama sanki erkenden Türkiye'ye gelmenin verdiği dezavantajları yaşıyor. Oyun tarzı Emre'ye çok benziyor zaten numarası da beş. Sanırım kendine örnek alıyor olabilir.


Caner savunmayı çok iyi bilmiyor, bu belli ama Santos kadar isteksiz değil kesinlikle. Bilica bu takımın oyuncusu değil daha fazla şey yazmak istemiyorum. Lugano konusunda yukarıda yazdım, şu sıralar istediğimiz seviyede değil..


Okan'a ayrı bir parantez açmak lazım. Adam eksiltiyor, hızlı, çevik, pas trafiğini harika yapıyor ve en önemlisi harika orta kesiyor. Savunması da bana hiç zayıf gelmedi açıkcası, yaptığı bi kaç ters kademe vardı ki O'nun yaşındakilere ders olarak gösterilir.


Mehmet Topuz bildiğimiz Mehmet işte.. Bu kadar etksiz olmamalı son noktalarda, bu şekilde devam ederse formayı kaptırır. Cristian ve Emre hakkında o kadar çok şey yazdım ki bundan sonra çok özel bir durum olmadığında bahsetmeyeceğim. Stoch ise izlediğim kısımda çok etksizdi, sanırım Avrupa'dan elenmemiz O'nu çok fena vurmuş. Doğaldır, ne umdu ne buldu..


Dia çok hızlı ve çok sağlam bir oyuncu. Sanırım takımızdaki en hızlı oyuncu. İnanılmaz kaptırıyor kanattan. Düzenli oynamaya başlarsa beklemediğimiz katkılar verebilir, dikkat etmekte fayda var.


Alex ne yaptı? Dün golleri kasetten çıkarıp birine izletsen, ''Bu adam niye oynuyor hala?'' tepkisini alabilirsin ama Alex bir gol bir de asist yaptırdı. Hem de öyle anlarda yaptı ki bunları tam takımın bunalıma girebileceği, geçen haftanın sendromuna düşebileceği dakikalarda yaptı. O'nsuz kadro yazmak hala daha çok zor, ne yapacağız bilmiyorum..


Ve sonunda Niang! Yaptığı gol vuruşları gerçekten enfesti. Çok daha fazla ceza sahasında durursa ve biz de gerektiği gibi çoğalabilirsek Niang bu sene harikalar yaratabilir. O'nu, mücadelesini, azmini izlemek büyük zevk.


Fenerbahçe iyi yolda, bazı taraftarlar görmek isteme de iyi yolda. Avrupa'dan elenmemiz tam bir rezalet ama futbol olarak dönem dönem umut veriyor. Süreklilik sağlanabilirse ben takımdan ümitliyim. Bu sene adına konuşmuyorum zaten önümüzde sadece iki kupa kaldı. Ben sezon başı yazılarımda da bahsettim, benim bakışım bu seneye değil, geleceğe.


Görüşmek üzere.

http://www.sarilacicubuklu.com/forum/index.php?topic=7964.msg131041#msg131041

27 Ağustos 2010 Cuma

Saracoğlu´ndan görmedikleriniz‚ duymadıklarınız... 2


26.08.2010 FENERBAHÇE - PAOK : 1-1 (UEFA AVRUPA LİGİ ÖN ELEME MAÇI)


"Saracoğlu'ndan görmedikleriniz duymadıklarınız" başlığı bu ama ne yazık ki Saracoğlu'nda ne görülecek, ne duyulacak, ne de anlatılacak bir şey var artık..


-Futbol seyretmeye gidiyorsunuz futbol yok..
-Tezahürat, rakibe, hakeme baskı, takıma destek duymaya gidiyorsunuz ama duyulan hiç bir şey yok..


"Nerede, nerede, nerede, biz nerede yanlış yaptık" sorusuna verilecek onlarca cevap var ki sayfalar yetmez vallahi..


Mümkün olduğunca yazmaya çalışalım ama neyi nasıl anlatacağız, kimi nasıl suçlayacağız, neresinden tutacağız çok zor çook..


Öylesine bir durum ki içinden çıkılamayacak gibi..
Kör bir kuyuda kalmış gibi oluyorsun..


Umuda yolculuk yapmak istiyorsun ama umutları bile tüketmiş vaziyete düşüyorsun..
Neydik, ne olduk diyorsun..
Neredeydik, nerelere geldik diyorsun..
Ne oldu, ne olacak diyorsun..
Ne, Nerede, Neden, Niçin, Nasıl ve Kim diyorsun ve onlarca cevap buluyorsun..


Dağ başını duman almış vaziyette ama "Güneş ufuktan şimdi doğar" diyemiyorsun artık..
Umudu bile yitirmiş vaziyete geliyorsun ve beklemekten, umut etmekten, sabır göstermekten başka yapacak bir şey de bulamıyorsun.


"Acıyı bal eyledik, sıratı yol.." diyorsun vazgeçemiyorsun gene de..
Fenerbahçe en nihayetinde..Vazgeçebilir misin..Bırakabilir misin..Yitirebilir misin..
"Yaşamaya mecbursun" der gibi "taraftar olmaya mecbursun" gibi bir durumdayız..


Silip atabilmek işin en kolay yanı..Kızmak, isyan etmek, yakıp yıkmak en rahatlatıcı yol belki..
Ama taraftarsan acıyı da çekeceksin, sıkıntıyı da göreceksin ve asla pes etmeyeceksin..
"Gülü seven dikenine katlanır" misali dikenler içinde yürüsek de "gül"ü kurtarmak için yaşamaya mecbursun..


Ne sen onsuz olabilirsin, ne de o sensiz..
Fenerbahçeliysen yaşatmaya mecbursun..
Evladıma miras bu sevda diyorsan vazgeçmeyeceksin ve asla teslim olmayacaksın..


Evet günü değil "gül"ü kurtarmak asıl amacımız..
Kızıyoruz, feveran ediyoruz, atıyoruz, siliyoruz...
İşin en kolay yanı "İstifa" demek "o gitsin bu gelsin" demek..
"Artık yokum, artık gitmem, artık bıraktım, artık yeter.." demek kaçıp kurtulmak belki..
Peki ne olacak sonra..


-Fenerbahçemi zor günlerinde yalnız bırakacaksam kendime nasıl "taraftar" diyeceğim..
-Fenerbahçemi kaoslara sokacaksam nasıl taraftar olacağım..
-Fenerbahçem benimle ayağa kalkabilecekken bir tekme de ben mi vuracağım..
Asla..Hiç birini yapmayacağım ve hiç bir şekilde yalnız bırakmayacağım ve önüme gelene bir tekme vurmayacağım..


Elensek de, yenilsek de, üzülsek de, asla terk etmeyecek sevdası..
O halde bu doğrultuda maça dair notlara geçelim ve işin kolayına kaçmadan, o gitsin,bu gitsin demeden yazalım gördüklerimizi, duyduklarımızı..

Devamı >>> http://www.sarilacicubuklu.com/forum/index.php?topic=7952.msg130697#msg130697


Fenerbahçe - Paok Futbol Tanımlaması


Haydi sizinle futbolu tekrardan yorumlayalım..



-Kaleci fizikli, alanına hakim, gerektiğinde topu ayağıyla, eliyle uzun ve hızlıca topu ileriye sokabilen oyuncunun tanımıdır.


-Eğer kalecin bunu yapamıyorsa neden oynatıyorsun? Ya da Mert'e güven nidaları attıktan sonra neden bu halde O'nu yedek bırakıyorsun? Mert Volkan'ın her topu Bilica'ya bıraktığında ''Hani bana güveniyordu bunlar arkadaş?'' diye düşünmemiş midir acaba? Ya da bizim gibi ''Burası Fenerbahçe, burada gençsen işin zor'' diyebilmiş midir? Demiştir bence..


-Savunmada oynayan futbolcu topu sektirme, adamı kaçırma gibi lüksleri olmaması gereken, güçlü, dikkatli oyuncunun tanımıdır.


-1.75'lik adama kafa vurdurup uzatmalarda taraftarların tüm umudunu kırıyorsan eğer Fenerbahçe oyuncusu olamazsın. ''Risk almamak'' tanımını bilmiyor ve topu alıp, adama sırtını yasladığında topu tehlike olmayan alana atamıyorsan sen Fenerbahçe futbolcusu olamazsın ya da indirdiğin kafa topunu kenarlara doğru değil de tam göbeğe doğru atıyorsan senin sorgulaman gereken çok şey vardır..


-Bek olarak oynayan futbolcu ileriye, geriye kombine olarak gidip gelebilecek, ters kademelere hakim, futbolcuyu önden karşılayabilen oyuncunun tanımıdır.


-Sen önünde göbek, her pozisyonda geriye gelemiyorsan eğer, hiç bir ters kademede ismini okuyamıyorsak ve dilin her daim dışarıdaysa senden artık bu takımda güvenilecek bek falan olmaz..


-Bunu göre göre sol beki yedeklemek aklına gelmiyorsa da ben sana iyi yönetici falan diyemem ayrıca..


-Ön libero topu alıp, dağıtacak, kuvvetli, vücudunu kullanabilen, girişken oyuncunun tanımıdır.


-Sen savunmanın önünde pusuyor, hiç bir pozisyonda omzunu kullanıp topu alamıyorsan ve sadece enine pas atıyorsan Fenerbahçe'nin ön liberosu olamazsın, olmamalısın.


-Ve sen çok güvendiğim hocam, bu adama hala daha iyi diyorsan, ben bunu ne için dediğini de sorgularım ayrıca..


-Kanat olarak oynayan futbolcu topu alıp gidebilen, gerektiğinde içeriye kat edebilen, ayağına hakim oyuncudur.


-Topu alıp orada sıkışan, ne yapacağını bilemeyen, bariz göbek oyuncusu olan futbolcu kanat oyuncusu değildir.


-Futbol diyoruz bari taraftarları da tanımlayalım biraz..


-Taraftar takımı uzatmada gol yediği zaman çıkıp giden değildir. Taraftar 2500 kişiyle tüm stadı susturan, delicesine tek bir ağızdan bağıran topluluktur.


-He birde, taraftar PKK bayrağı açan adamla kardeş olan kişiler de değildir, olmamalıdır..


-Ve bu taraftarı bu hale kim getirdiyse eğer, ne yaparsa yapsın en büyük Fenerbahçe düşmanıdır. Suçlu kim? Aziz Yıldırım mı? Tribun başkanları mı? Beni hiç ilgilendirmiyor, olayın iç yüzünü de bilmiyorum aam bunu kim yaptıysa benim için en büyük düşman bundan sonra O'dur. Böyle tribün, böyle rezillik olmaz. Ben babamla gittiğim maçları hatırlıyorum, sesimiz kısılmadan gelince evdekiler şaşırırdı, şimdi zorla sesimizi kısıyoruz..


-Büyük takımın da tanımını yapalım isterseniz.. Büyük takım kendi çapında yeterli olabilen takımdır. Çapın tanımının içinde ekonomi, taraftar gücü gibi etkenler vardır.


-Ve sen bu etkenlerin bırak yakınında olmayı, bunları taşıyamayacak kadar garip yapılanmalar içine giriyorsan, ''Büyük takımız biz!'' gibi saçmalıkları bir daha duymak istemiyorum ben.. Büyük takım falan değiliz biz. Böyle büyük takım olunmaz.


-Rahat kazanacağımızı düşündüm çünkü takımda hala daha bir kaç ruh kalmıştır diye umuyordum, ne yazık ki yine hüsrana uğradım. Saraçoğlu'ndan çıkarken, ''Buradan en son ne zaman mutlu ayrıldık ulan?'' diye dönüp sordum arkadaşıma da etraftakiler güldü..


-Suçlu Aykut falan da değildir. Hesap sorulacaksa evet O'na sorulacaktır ama Aykut bu takımın başında yıllarca kalmalıdır, kaosları O atlatmalıdır çünkü takım şu noktadan sonra herhangi bir adamla düzlüğe çıkamaz. Düzlüğe çıkacaksak eğer bu adam Aykut olmalıdır. Dediğim gibi hataları vardır ama büyükmek beraber yapılabilecek bir eylemdir. ''Burası Fenerbahçe arkadaş, burada büyüyemezsin!'' diyen olursa eğer O'nu iki paragraf üste davet ediyorum.


-Beşiktaş maçına yine stadın yollarında olacağız ama inanın ki o tribünü tekrar görecek olmak bana acı veriyor..


-Kocaman ümitler başka zamana..

http://www.sarilacicubuklu.com/forum/index.php?topic=7943.msg130633#msg130633

24 Ağustos 2010 Salı


Sahaya çıkan kadro, Aykut Hoca'nın topu ileride tutmak ve dirençli olmak konusunda istekli bir kadro çıkartmak istediğini söyler gibiydi. Semih ve Niang gibi topu tutabilen ve servis edebilen iki adam ve çok koşan orta saha.

-Görünüşte doğru olan bu fikrin yanlışı ise Özer'in sahada olmasından başlıyor. Özer'e Aykut Hoca çok güveniyor, bizler de öyle ama Özer henüz hazır değil. Ayağındaki vida daha yeni çıktı ve gerek form, gerekse fizik olarak hiç hazır değildi. Burada topu daha fazla tutabilecek ve hazır Stoch'u denemek gerekirdi. Her ne kadar savunma zaafiyeti olsa da Stoch'un girdikten sonra ne gibi katkılar verdiğini gördük.


-Trabzonspor Liverpool maçına oranla daha çok hücum seven adamlarla sahadaydı ve ilk dakikalarda da bu hissedildi. Topa hakim olan taraf Trabzonspor'du ve golü de futbolun o meşhur şansının verdiği destekle buldular. Şans diye bir şey varsa eğer, her zaman için fazla çalışanın yanındadır, bunu da unutmamak lazım.


-İkinci golde Mert'in ya hiç açılmaması ya da en baştan açılması gerekiyordu. Klasik bir acemi kaleci golü yedi, bu O'nun kumaşının kötü olduğunu göstermez.


-Sonrasında biraz olsun toparlanan bir Fenerbahçe gördük ve Semih'in müthiş gayreti karşılıksız kalmadı, Fenerbahçe aradığı golü ummadığı bir dakikda buldu diyebiliriz.


-Hemen sonrasında gelen Trabzonspor golü ise savunma tarafında ders olarak gösterilebilecek bir rezalete, hücum tarafında ise yetenek kokan çok iyi bir orta ve kafaya sahne oldu. Adam paylaşımında Bilica ve yanındaki iki oyuncunun ne yapmaya çalıştığını anlatabilecek bir yardımsever varsa buraya alayım..


-Stoch'un zorunlu değişikliği Fenerbahçe'ye çok yaradı zira Fenerbahçe orta sahada alışık olduğumuz üzere Cristian'ın geriye gömülüşü ile çok desteksiz kalmıştı. Stoch'un girişi hem takımı hem de bizleri hareketlendirip, umut ışığı verdi..

-Tam üç tane servis yaptı Stoch ve üçü de gerçekten harika gayretlerdi. Mehmet Topuz birisini garip şekilde dışarıya atarken, birisini de istemeden gol yaptı. Mehmet Topuz tam anlamıyla bal yapmayan arı. İnanılmaz mücadele ediyor, inanılmaz koşuyor ama Kayseri'deki özgüveninden eser yok ve bu bitirişlerine yansıyor, Mehmet Topuz bu değil ve takıma çok daha fazlasını verebilir.

-İkinci yarı Şenol Hoca'nın Umut hamlesi çok kritikti. İlk başlarda yanlış olduğunu düşünmüştüm ama Umut ileride öyle bastı, öyle koştu ki yorulan Fenerbahçe savunması iyice havluyu attı.

-Bu dakikalarda Trabzon çok gol kaçırdı ve Mert bir de penaltı kurtardı. Penaltı penaltı değildi, o müdahe penaltıyı gerektirmez diye düşünüyorum. Aynı dakikalarda Fenerbahçe'nin yakaladığı pozisyonda ise Niang bariz şekilde engellendi, aksine bunun da penaltı olduğu kanısındayım. Mert'in kurtardığı penaltı bu şekilde çok daha önemli olabilirdi ama olmadı. Zaten Fenerbahçe'nin de başka türlü gol bulmaya yetecek kondisyonu ve yeterliliği kalmamıştı.

-Maç özellikle ilk yarıdaki harika temposuyla ve seyir zevkiyle 3-2 sonuçlandı.

-Fenerbahçe adına bakmak gerekirse, çok umutsuz olunmaması gereken bir maç olarak söyleyebiliriz. Takım özellikle Stoch girdikten sonra beklediğimiz tempoyu yaptı.

-Aykut Hoca'nın böyle kadro hataları, deneme, yanılmaları olacaktır. Parolamız birlikte büyümek olmalıdır. Bu yüzden çatlak sesleri umursamıyorum, destek büyüyene kadar devam edecek.

-Trabzonspor bu sene güzel futbol oynayacağını artık sağır sultana bile kanıtlamıştır sanırım.. Kesinlikle az koşma gibi bir lüksleri yok. Şenol Hoca çok ideal bir takım yaratmış, tebrik ederiz..



Oyuncu Performansları


-Mert bana garip şekilde bir umut veriyor. Volkan Babacan konusunda aynı şeyleri düşünmüyordum ama bu çocukta bir şeyler var gibi.. Bekleyip görmek ve sabretmek lazım. Fenerbahçe ülkemize bir kaleci daha armağadan edebilir..


-Defans kurgusunda Bilica'nın abartıldığı kadar kötü olduğunu düşünmüyorum. Sorun daha çok Santos'un geriye dönüşleriydi. Santos bu kiloyla beklediğimiz sürekli katkıyı veremeyecek gibi.. ''Savunma yönü yok!'' eleştrilerine katılmıyorum. Bence Santos gayet de savunma yapmayı beceriyor, sorun kondisyonu ve istek sınırı. Gökhan çok mücadele etti ama yine gereğinden fazla pas hatası yaptı. Kimse Gökhan'ı mücadele konusunda eleştirmiyor zaten, Topuz misali daha çok arı yapması, çok daha fazla orta ve şut çalışması lazım. İşin en önemli noktalarında tıkanıp kalıyor..


-Bir taraftar olarak Cristian'ı artık görmek dahi istemiyorum. Bu şekilde sinmeye ve bizleri deli etmeye kesinlikle hakkı yok. Kendisi hakkındaki tüm olumlu görüşlerim bir bir eriyip, gidiyor.. O'na böyle görevler verildiğini falan da düşünmüyorum keza savunmanın bu denli önünde bekleyen adam olsa olsa inanılmaz bir savaşçı olur ki, Cristian'da mücadelenin hiçbir türü yok. Vücudunu koyup kazandığı tek bir topu bile hatırlamıyorum. Mehmet Topuz'dan ve Özer'den yukarıda da bahsettim. Daha fazla güven ve daha fazla çalışma şart.. Emre bildiğimiz Emre ama bu sene sanki biraz daha sönük başladı. Oyunun içine yeteri kadar giremiyor, bu da yanındaki kişiden ötürü diye düşünüyorum.


-Stoch için ayrı bir paragraf şart. Yetenek ve futbolculuk olgusunu anında gösteriyor. Bir oyuncu ''ben iyiyim'' diye son senelerde bu denli bağırmamıştı hiç. Fenerbahçe'nin hücum anlamında bir, iki gömlek üste çıkmasını tek başına sağlıyor. Önceki haftalarda da dediğim gibi 4-3-3 sisteminde kullandılığı takdirde inanılmaz işler yapabilir..


-Niang ise Fenerbahçe taraftarı için ilaç gibi bir transfer. ''Savunmayı yoruyor abee'' klişesini gerçek kılan yegane forvetimiz. Savunmayı gerçekten yoruyor ve gerçekten çok mücadele ediyor. İnanılmaz bir savaşçı. Lige alışmasıyla birlikte son vuruşlarındaki güven ve istikrar da sağlanacaktır. Kesinlike diğerleri gibi değil, kalitesi kendini belli ediyor.


-Trabzsonspor adına bir kaç isimden bahsetmek istiyorum. Colman'ı geçen seneden farklı bulmadım, biraz daha iyi yerlere gelebileceğini düşünüyordum ama sanırım daha fazla gelişmek gibi bir çabası yok. Kötü oyuncu olduğunu söylemiyorum ama çok daha iyisi olabilirdi. Glowacki iyi transfer, kesinlikle çok iyi işler yapacaktır. Teo tek forvet için uygun değil. Güçlü ve mücadeleci değil. Bir şeyler yapmak istiyor ama yapamıyor. Güiza vakası olması olasıdır, bir an önce vazgeçilmelidir, bu sistemin adamı değil. Yanında yırtıcı birisi olmadığı sürece iş yapmaz, yapamaz. Serkan Fenerbahçe'den gittikten sonra kendini toparlayan nadir isimlerden. Sanki biraz da orta mı açmayı öğrenmiş yoksa bana mı öyle geliyor? Fenerbahçe tarihi boyunca sadece bir asisti olan bir hücumcu bekten bahsettiğimizi hatırlatırım..


-Kapatırken perşembe günki maçı canlı olarak izleyeceğimi ve yapabilirsem fotoğrafları kendim çekeceğimi son kez bildirmek istiyorum.


-Fenerbahçe rahat kazanır tahminimde bir değişiklik yok aksine buna bir madde daha ekliyorum : Alex şov yapar.


-Perşembe mutlu bir yazı dileğiyle..

http://www.sarilacicubuklu.com/forum/index.php?topic=7933.0


19 Ağustos 2010 Perşembe

Türk usulü, bol soslu, totolu süper lig tarifi.

Yoruma yorum,

Oradan yorum buradan yorum,

Foruma forum, foruma yorum

İşte meydan da durum.

Kazımın dövmesi, volkanın jölesi

Alexin volesi, emrenin ensesi,

Başkanın şekeri, tribünlerin ateşi,

Medyanın kalleşi,

Bir tencereye koy kısık ateşte kaynasın

İki tutam taraftar yuhalaması,3 adet irice yönetim hatası

2 çorba kaşığı hakem katliamı,2 tatlı kaşığı federasyon abukluğu

2 diş siyasetçi selamı, bir baş mafya bozuntusunu

Bir tavada pembeleşinceye kadar kavur..

Daha önceden kabuklarını soyduğumuz,

Kulüp başkanı, kulüpler birliği başkanı,

Hani bunun, yeni başkanı,

İstifasını çekmiş meğerse eski başkanı

Ankara büyük şehir belediye başkanı

Meğerse her haltın başkanı

Ilık suda güzelce yıkıyoruz.

Yeni transfer eski transfer

Ama en makbulü yıldız transfer

Gökte ararken bile bulamadığımız

Üstüne birazda yalancı yıldızlar savaşı

Flaş transfer, Nerde birader..yemeğin dipi tuttu.

En yanlı yerinden 2 kilo spiker,

En yanlı ve en yağlı yerinden çekilmiş görüntüleri

İnce ince doğuruyoruz ki göze dişe takılmasın.

Sosun içine istediğiniz kadar kazandık mutluyuz bitkisi

İstediğiniz kadar artık önümüzdeki maçlara bakıyoruz baharatı

İstediğiniz kadar taraftar çilesi

Arzu edilen miktarda yönetici demeci

Yine istediğiniz kadar mahalle aralarında yetişen

Dedikodulu, küfürlü spor programları

Kıvamına gelinceye kadar iyice çırpılır.

İster sıcak ister soğuk her türlü servis edilir.

Bu ne şimdi,

Türk usulü, bol soslu, totolu süper lig tarifi. Yersen.

Yenmez ki bu.

Neden? yıllardır yiyorsun ya!

15 Ağustos 2010 Pazar

Herkes görev yerine...Önce ve sadece Fenerbahçe...


Aylardır süren yılan hikayesi nihayet sonlandı ve santraforumuza kavuştuk..Görünene ve anlatılanlara göre "yılan" gibi bir golcümüz olacak inşallah..

Transfer konusunda en iyi‚ en hızlı‚ en başarılı olmamız gereken sezonda belki de en kötü sezon başlangıcını yaşadık..!
"Gelecek‚ gelmeyecek‚ bitti‚ bitmedi" şeklinde papatya falları açmaktan‚ gazeteleri‚ yerli yabancı basını takip etmekten feleğimiz şaştı.

Bir çok kardeşimiz, buradaki Yunus Emre kardeşimizin dediği gibi yabancı siteleri takip etmekten İngilizce‚ Fransızca‚ İspanyolca ve hatta Rusça´yı bile söktüler neredeyse..

Daha yapılması gereken transferlerimiz var belki ama artık maçlarımız başlıyor ve Antalyaspor maçıyla başlayacağız evimizde..

Transfer zamanlaması açısından çok kötü başladık ama onlarca transfer yapsan da‚ Niang´ları‚ Drogba´ları da getirsen nafile olabilecek durumlara‚ onlara gol atacakları ortamı hazırlamaya geç kaldık sayılmayız henüz..

Bugünkü Antalya maçı milat olmak kaydıyla bu ülkede yıllardır hakkı en fazla yenilen‚ hakemlerce en çok zarar verdirilen‚ şampiyonlukları çalınan Fenerbahçemizin haklarını yedirmemek için ne gerekiyorsa herkes elinden geleni değil daha da fazlasını yapmaya mecburdur..

Geçen sezon dahi nice maçımızda haksızlıklarla puanlarımız çalındı hepimiz şahit olduk..Nice videolar hazırlandı ki çalınan puanlarımız olmasa uzak ara şampiyon dahi olabilirdik..

"Yaşandı bitti.." demeden bu sene geçmişte yaşanan yanlışlara‚ Fenerbahçe düşmanlıklarına ve Fenerbahçe haklarının yenilmesine müsaade edilmemeli..

"Kalemiz sağlam‚ defansımız güzel‚ orta saha hepsi canavar‚ ileride Niang var..Takım çıkacak hakemi de yenecek‚yenmeli.. " dersek yandığımızın resmidir..

O nedenle herkes bugünden itibaren görev yerine geçecek ve artık her birimimizle Fenerbahçe haklarını korumak‚ Fenerbahçe için her şeyin en iyisini yapmak ve Fenerbahçe başarısı için hep birlikte çabalamak zorundayız..

Başkan ve Yönetim Kurulumuz geçmiş sezonlardaki gibi yaparlarsa şimdiden "geçmiş olsun" diyebiliriz..

-Fenerbahçe´nin hakları yedirilmeyecek ve Fenerbahçe´ye hakaret edenlerin elleri‚ dilleri lavabolarına sokulacak..

-Fenerbahçe sahada kötü oynayabilir‚ puanlar kaybedebilir ama bu kayıpları hakemler nedeniyle masa başında değil sahada yaşayacak sadece..Masa başında puanlar kaybedildiğinde derhal‚ bırak masaya yumruk vurmayı‚ masalar kafalarında kırılacak Fenerbahçe´nin haklarını yiyenlerin..

-"Türk Futbol´unun selameti‚ biz kavga ortamı yaratmak istemiyoruz" gibi centilmenlik dersleri görülüyor ki kimsenin umurunda değil ve artık biz de "yemişim Türk Futbolunu" deyip "önce ve sadece Fenerbahçe" haklarını savunmalıyız..

-Sahada hakem hataları‚ yayıncı kuruluşta‚ medyada Fenerbahçe düşmanlıkları olduğu anda hepsinin dersini vermeliyiz..

Daha nice maddeler yazılabilir..
Özet olarak herkes işinin başına geçecek ve Masada Başkan ve Yönetim‚ sahada Aykut Hocamız ve futbolcular‚ tribünlerde ve buralarda da bizler Fenerbahçemiz için her türlü çalışmayı yapmalıyız..
Haklarımızı yiyenleri deşifre edip‚ haklarımızı söke söke almalıyız..

Artık sabır da‚ tahammül de kalmadı..
Haklarımızı yedirmemeliyiz‚ hakaret edip Fenerbahçe düşmanlığı yapanları pişman etmeliyiz..

"Fenerbahçe pisi pisi otu gibidir‚ oynadıkça kaba etlerinize batar" pankartındaki gibi Fenerbahçemiz ile oynayanlar rahat oturmamalıdırlar yerlerinde..

http://www.sarilacicubuklu.com/forum/index.php?topic=7864.msg128646#msg128646

8 Ağustos 2010 Pazar

Saracoğlu´ndan görmedikleriniz‚ duymadıklarınız... 1


2010-2011 sezonunun Saracoğlu´ndaki ilk resmi maçıyla bu başlık altında‚ gördüğümüz ve duyduğumuz kadarıyla Saracoğlu´ndaki maçları aktarmaya çalışıp‚ kendimizce yorumlarımızı da katarak "en nihayetinde başarılarımızı hep birlikte kutlarız" diyerek başlayalım..

Şampiyonlar Ligi´nden elenmenin kızgınlığı ve hüznüyle siftahı yaptık ve daha yolun başında kötü bir başlangıcı anlatmak durumunda kalacağız haliyle..

"Yazsam mı‚ yazmasam mı" diye çok tereddüt ettim ama iyi de olsa‚ kötü de olsa taraftarlığımız bitmeyeceğine göre‚ sevinci de‚ hüznü de hem sizlerle paylaşayım‚ hem de Saracoğlu´na gelemeyen renkdaşlarımıza yıllardır sürdürdüğümüz hizmetimizi aksatmayalım şeklinde düşünerek "yazmalıyım" dedim..Saracoğlu´nda da "üzüntünle sevincinle seninle birlikte" dediğimize göre burada neden olmayalım..

Saracoğlu´ndaki ilk resmi maçta aldığımız mağlubiyet ve daha önemlisi hedefimiz dediğimiz "Şampiyonlar Ligi"nden elenmemiz nedeniyle pek de hoş şeyler yazamayacağımızı hepiniz tahmin ve takdir edersiniz..

Elimizde satır‚ kan gövdeyi götürmeyecek elbette ama arada neşter atacağız biz de..
İğneyi batıracaklarımız da olacak ama daha çok Çuvaldız ile anlatacağız bu maçı..

Saracoğlu başlığında elbette ki gördüklerimi ve duyduklarımı anlatacağım ama arada başka yerlere de gideceğiz ve bir sezon boyunca yaşadıklarımı yansıtmaya çalışacağım..

Bundan sonraki tüm maçlarda "galibiyetleri‚ şampiyonluk kutlamalarını" anlatmak umuduyla deyip Young Boys maçına geçelim..

Devamı >> http://www.sarilacicubuklu.com/forum/index.php?topic=7786.msg127253#msg127253


25 Temmuz 2010 Pazar

"Biz" mi olacağız yoksa "Ben" mi...


-Fenerbahçe´nin en büyük gücü taraftarıdır..
-Fenerbahçe´nin en büyük gücü birlikteliğidir..
-Fenerbahçe taraftarının en önemli özelliği takımına sahip çıkmasıdır.
-Fenerbahçe taraftarının en güzel tavrı ne olursa olsun Fenerbahçe´sini korumasıdır..

Fenerbahçe taraftarı EN İYİ kötü gün taraftarıdır..

Başarıların‚ kupaların geldiği zamanlara dönüp bakalım..Birlikteliğin had safhada olduğu‚ her şeye rağmen birlik olunduğu dönemlerdir.
Kötü geçen sezonların ardından ertesi yıldaki birlikteliğin etkisi büyüktür..

Yakın zamanda akla gelen BJK´nın 11 puan öndeyken bizim Rize maçının 1-1 bitip kural hatası ile tekrar edilen maçta biletler yeniden paralı olmasına rağmen stadı tıka basa doldurup kazanıp o sezon şampiyon olduğumuz sezon ve Denizli sezonu sonrası 100.yılımızda o ağır travmaya rağmen kazandığımız şampiyonlukları örnek gösterebiliriz..

Yani o dönemlerde "ben" değil Fenerbahçe için "biz" demiştik..
O zamanlar Fenerbahçemize küsmeyip yukarıda yazılan Fenerbahçelilik tavrıyla en kötü halde bile ertesi yıl Fenerbahçemizin yanında olmuştuk..

Şimdilerde ne oldu da "ben" diyoruz..
Ne oldu da "ben" artık kombine almayacağım diyebiliyoruz..
Fenerbahçe mi değişti‚ Fenerbahçe bitti mi‚ bir yere mi gitti..

Hadi "ben"i geçtik bu sene kitleleri de ayaklandırıp "almayalım" diyebiliyoruz..

-kombine almayın..
-Fenerium´lara uğramayın..
-maçlara gitmeyin..
-Stadda tepki gösterin.Protesto edin..

Bunları söyleyen arkadaşlar artık uyandıklarını‚ koyun olmadıklarını‚ bu Başkan kaldığı sürece destek verenlerin biat ettiğini ve buna benzer söylemlere Fenerbahçemizden ayrı kalmamızı ve her şeyin Fenerbahçe için olduğunu söylüyorlar..!

Yani "biz" Aziz Yıldırım´ın gitmesi için olalım..O gidene kadar protesto edelim‚ uyanık davranalım ve bunu da Fenerbahçe için yapmış olacağız..!

Ben sanırım uyumaya devam edeceğim ve koyun gibi her maçta Fenerbahçe diyerek meeleyeceğim...

O nedenle bir çağrı da ben yapayım ve "ben" yerine "biz" olabilmek için kombine almaya‚ yeni çıkan formalardan almaya davet edeyim..

Paralar ne de olsa Fenerbahçemize gidiyor..
Başarı da "biz" olursak geleceğine göre‚ "biz" olursak Fenerbahçe olacağına göre o halde "ben" demeden‚ "ben bıktım‚ ben olmayacağım‚ ben bu halde destek vermem‚o olursa ben yokum‚ bu gitmezse ben gelmem" demeden‚ "biz" olup sadece Fenerbahçemiz için kenetlenelim..

Aziz Yıldırım´mış‚ Güiza´ymış‚yeni transfermiş‚ hiç biri‚ hiç kimse değerli değil Fenerbahçemizden..

O´nu yalnız bırakmak kendini yalnızlığa itmek demektir..
Çünkü Fenerbahçe "biz"iz..


http://www.sarilacicubuklu.com/forum/index.php?topic=7702.msg125524#msg125524

12 Şubat 2010 Cuma



ABLUKACI GALATASARAY


Bıkmadılar senelerdir, sıkılmadılar. Konuşarak hakemleri etli altına almaktan, rakip futbolcuları sindirmekten, rakibi yumuşatmaktan, her maç öncesi rakip takımın oyuncusuna transfer teklifi yapma alışkanlığından vazgeçmiyorlar. İşe yarıyor ki, bırakmıyorlar. Yaradığını da bizzat görüyoruz zaten.

Fakat bu kez farklı bir şeyler oluyor. Anadolu takımları tepki koyuyorlar. Antalya mesela…
Yalçın Ayhan’ı linç etmeye kalktılar ama ilginçtir bu aksiyonun başarıya ulaşmasını Adnan Polat’ın kadrolu televizyoncusu Serhat Ulueren’in programı engelledi. Çünkü Antalyaspor yöneticileri sesini yükseltti. İletişim çağı işte…

Rezil oldular, koskoca Rijkaard’ı rezil ettiler cümle âleme.
Elbette Antalya ilk değildi, öncesinde Kayseri’de var. Geçen yıl Mehmet Yıldız’a yaptıklarını bu kez Ali Turan’a yapmaya çalıştılar. Üstelik adam stoper ve üstelik sezon başında yaşanan Mehmet Topuz transferindeki Kayseri’nin tavrını bile bile.

Neymiş sözleşmesinin bitimine 6 ay varmış, konuşulabilirmiş, kimseye sormaları gerekmezmiş.
Bu cümleyi kuran Mehmet Demirkol.
Galatasaray’ın Ali Turan’ı ayartmaya çalıştığında, sözleşmesinin bitimine 6 aydan fazla olduğunu bilerek söylüyor bunu. Şu an için haklı çünkü artık 6 ay kaldı. Ama ayartma yapıldığında 6 aydan fazla vardı. Madem kural 6 ay, 6 ayı bekleyeceksin. Bekleyemiyorsan da, bu paparayı hazmedeceksin. Çünkü adamlar sonuna kadar haklı.

Ama bunlarda çare tükenmez. Aziz Yıldırım’ın satır arası cümlelerini, üstelik “üzerime vazife değil” diye belirtmişken, kendilerine saldırı olarak kabul ederler.

Yalan, kabul ettikleri falan yok. Amaç farklı. Amaç Kayseri ve Antalya gibi iki Anadolu takımı karşısında rezil olan camiayı, Fenerbahçe’ye yapılacak bir saldırıyla rahatlatmak.

Nasıl yapılır bu; önce Haldun Üstünel IQ problemi olan insanlar için açıklama yapar, sonra da Adnan Polat “kaos istemiyoruz” diye bir açıklama yapar.

Gerçekten çok zekice ama IQ seviyesi 50’nin altında olanlar için. Asbaşkan kavga çıkarmak için konuşuyor, sonra başkan çıkıyor kavga istemiyoruz, diyor ve bu iki açıklamanın arası sadece bir gün…

Çok komik ama hala bunu yiyen taraftarlar var tabi…

Hem de öyle ki, Haldun Üstünel'in yaptığını ayar vermek kabul eden Fenerbahçeliler de var bunların arasında. Objektiflik tatavasını yutmuş blog sahipleri mesela...

İnsanda biraz izan olur, okuduğunu anlamak için çabalar ama Haldun Üstünel daha doğrusu Galatasaray camiasında bu anlayış yok çünkü senelerin verdiği alışkanlıklar ezber hareketlerle sonuçlanıyor.

Aziz Yıldırım kulüpler Birliği başkanı olarak onların yıldızlarını koruyacakmış. 4 milyonu açıklayacakmış. Bu soruları soran da kulübün asbaşkanı, akılları sıra şu pespayeliği yapacaklar; Galatasaray asbaşkanı, Fenerbahçe başkanına denktir. Arkasından da sırıtıp, şaka ya, futbol işte, oyun işte, hehehe abartmayın ya, hepimiz kardeşiz diyecekler.

İşte böyle patlatırlar adamı. Ne cevap alabilirsin, ne de ilgi görebilirsin.

Bir kısım Galatasaraylı hariç bütün ülkeyi kıs kıs güldürürsünüz. Ama Fenerbahçeli medya yapıyor tabi tüm bunları. Mesela Danıştay’ın iptal ettiği Seyrantepe projesinin P’si geçmez.
Çünkü Işın Çelebi açıklamış, iptal edilen 2007 projesiymiş. Ama kimse sormaz, 2008 projesinde ne değişti arkadaşım, demez. Benim gördüğüm değişen bir şey yok. Sizce varsa bilemiyorum. Ama Fenerbahçeli medya işte…

Ne olacaktı ya, bu dünya insanlarının büyük çoğunluğu hala Usame Bin Ladin diye bir adamın Amerika’yı vurduğuna inanıyor.

Patlatırlar demiştik ya yukarıda, işte o dün gece gerçek oldu. Antalya geldi, turu aldı ve gitti. Hani o Galatasaray’ın yalan, dayanaksız, insanlık dışı açıklamalarına maruz kalan Antalya.
İpi çeken de, Neden Galatasaray’dan gönderildiği belli olmayan Necati Ateş.

Dövmeleri var diye mi gönderilmişti, var mı hatırlayan?
Bu çok ciddi bir sorudur bak…

Fenerbahçeli medyanın desteğiyle, aldığın oyuncuları parlatırsın, soslu servis yaptırırsın. Baktın ki iş göremeyecek bu transferler ve Aziz Yıldırım haklı, hiddetle bir saldırıya kalkışırsın. Baktın o da olmadı, kasaplar derneğine sataşırsın ve en sonunda eski defterleri açıp kopya çekersin, “lan biz bu durumda ne yapıyorduk” diye sayfaları geriye doğru gezmeye başlarsın. Bazı sayfalar birbirine yapıştığı için çevirmek güç olabilir, bu sorunu aşmak için Fenerbahçeli medya mensuplarından birkaçını çağırırsın, ne de olsa hafif nem ya da biraz ıslaklık o sayfaları rahat çevirmeni sağlar.

Ve oynayacağın son kozu bulursun.

Ben buradan açıklıyorum şimdi. Galatasaray’ın sonraki hamlesinin ne olacağını biliyorum. Çok gizli kaynaklardan öğrendim. Fenerbahçeli olmamdan dolayı arkadaşım olan bazı Fenerbahçeli medya mensubu dostlarımdan öğrendim.

Açıklıyorum.

BU FENERASYON VE BU HAKEMLER GALATASARAY DÜŞMANI.

Aytekin Durmaz, Tolga Özkalfa, Koray Gencerler, M.K.Abitoğlu, Halis Özkahya, Bünyamin Gezer, Ahmet Güvener, İlhan Helvacı’ya rağmen…

Yazıyı, Arda Turan'ın yan hakeme serzenişiyle bitiriyorum, elbette kendi attığım başlığa hitaben.

Hadi ordan, hadi ordaan...

7 Şubat 2010 Pazar



DURDURUN ŞU TAKIMI Fenerbahçe 1-1 Diyarbakır

Aytekin Durmaz, Tolga Özkalfa, Koray Gencerler isimli 3 hakem var Turkcell Super Liginde.
Evet, bunlar 1. kategori hakem bu ülkede. İlk ikisi Galatasaray’a son iki haftada 4 puan kazandırdı. Üçüncüsünü bu akşam hep birlikte izledik.
Bu adamları kim yetiştiriyor, nasıl yetiştiriyor, ne öğretiyor, nasıl öğretiyor?
Biz biliyoruz nasıl yetiştirildiklerini. O yüzden şaşırmıyoruz ama hala bu adamlara maç verenlere çok ama çok şaşırıyoruz. Adam 5 dakika uzatma veriyor, o 5 dakikada oyun en az 3 dakika duruyor ama uzatmanın uzatması yok. Atarız diye korktu herhalde.

Gelelim maça, son üç maçın rüzgârı dinmiş. İştahlı ama beceriksiz bir oyun var sahada. Zemin balçık değil belki ama paslaşmaları engel teşkil ediyor. Üstüne Özer, Mehmet ve Semih’in mücadeleci ama sürekli pas hatası yapan oyunları da eklenince güdük bir futbol ortaya çıkıyor.
İstiyorlar ama yapamıyorlar.

Mehmet ve Özer sürekli kanat değiştiriyorlar ama yine de üretkenlik sağlayamıyoruz.
Gol pozisyonları yok değil ama olmuyor işte, zemin topu sektirip duruyor.
Hele ilk yarının son iki dakikasında yakaladığımız 3 ayrı pozisyondan gol çıkmayışı büyük talihsizlik.

İlk yarının dikkat çeken bir başka anı ise Ayman’a istem dışı vuran Semih’in, tam bir dakika boyunca rakibinin gönlünü almaya çalışması. Strateji güzel ve kurnaz…
Ayman bu, kızdırmaya gelmez, ne yapacağı belli olmaz.
Bu pozisyonun devamında Bebbe öyle bir şut çıkardı ki, Volkan dâhil olmak üzere hepimiz direkte patladığı an gördük topu.

Bir de Bilica’nın son adam pozisyonu var. Hakem kırmızı verse kim ne diyebilir. Peki, o hakem kırmızı kart gösterebilir mi? O dakikaya kadar verdiği kararlara baktığınız zaman veremeyeceğini anlıyorsunuz zaten. İşte bunun adına eyyamcılık deniyor. Çünkü o da çok iyi biliyor ki, Fenerbahçe aleyhine verdiği kararların yarısından çoğu hatalı. Dolayısıyla o kırmızıyı çıkaracak hakkı da bulamıyor kendinde. Yani o da her şeyin farkında…

İkinci yarıda farklı değil, istiyoruz, yükleniyoruz ama olmuyor. Özer sakatlanıyor, Guiza giriyor. Değişen bir şey yok ama saldırmaya devam ediyoruz. Yaratıcı olamasak da rakibi sahasından çıkarmıyoruz. Ha attık ha atıyoruz derken, Ayman mucize bir vuruşla atıyor golü 83. dakikada.

Koray Gencerler’e bakıyorum bir tepki var mı diye ama o gayet sakin. Guiza yapılan penaltıyı vermediği için olsa gerek… Bırakmıyoruz işin peşini, yüklenmeye devam ediyoruz ve en sonunda karambolden buluyoruz golü. Santos…

Mehmet Topuz rakibinin boğazına sarıldığı için kırmızı görüyor.
Sen o kırmızıyı İstanbul’un diğer yakasında çıkarsana da görelim senin cesur hakemliğini.

Lugano’da sakatlandı, bakalım nereye gidecek bu işin sonu.

Galatasaray’ın Kayseri’de 2 puan bıraktığı hafta ya da şöyle diyelim, 1 puan kazandırıldığı hafta kendi sahamızda puan kaybediyoruz.

Çünkü hem üretken olamadık, hem de Koray Gencerler isimli bir hakem vardı sahada.

Hepimize geçmiş olsun.

28 Ocak 2010 Perşembe

İNKAR


Ben o takımı bir yerlerden tanıyorum. Kendimden biliyor gibi bir halim var. Siz de biliyorsunuz aslında ama renkli ışıklar her zaman gözünü alır insanın. “Keşke”, dedirtir.
Yıllarca bir şeyi anlatmaya çalışırsınız, anlattığınız o şey hayat bulur, vücuda gelir. O zaman da dersiniz ki, “lan bu muymuş”. ? Hayalini kurduğunuz kadının iki kulağı olduğunu anladığınız zaman vardır ya hani, öyle işte…
Transfer yapılmadığı için kendi taraftarlarının çemkirdiği takım oldu bir anda Fenerbahçe.Çok değil birkaç sene evvel, belki de 1 sene evvel yapılan devre arası transferleri için de çemkiriyordu aynı adamlar.
Bu kadar para verilir mi? Devre arasında nereden adam bulunur ki? İyi adamı kulübü bırakır mı? Evet, aynen bunları söylüyorlardı.
Bugün ise neden yapılmadığını sorguluyorlar. Sorgulamayı bırakın şampiyonluğun kaybedildiğini söyleyenler bile var.Ben de gülüyorum tabi…Çünkü aynı adamlar bunlar.
Çok basit sorgulamaları yapmaktan aciz kalmışız. Bir takım devre arası transferi yapıyorsa ihtiyacı var demektir, tespitini bile yapamaz duruma gelmişiz. Bir takım transfer yapmıyorsa gerek görmüyordur, akıl yürütmesini akıl edemez hale gelmişiz.Neden? Çünkü senelerdir kurtulmaya çalıştığımız renkli ışıklarla süslenmiş yol bittiğinden.
Yalanmış o istekler. Aslında onu seviyormuşuz. Onu istiyormuşuz. Lafmış sadece…
Sadece ve sadece rakibi transfer yaptığı için ahlar vahlar çeken insanlar görüyorum. Hem kendilerini, hem de rakibi sorgulamadan bağırıyorlar;
“Transfer isterükkk”
Stres yapmaya gerek yok, düz mantık düşünmeye çalışın. Geleni gideni iyi tartın. Gelmişini geçmişini şöyle bir düşünün.Ve kararınızı verdiyseniz, şimdi oynamaya başlayalım klasik Hıncal Uluç oyunlarını.Ama şunu unutmayın, o oyunlar da sahibi gibi eskidi artık. İşe yaramayabilir. Büyük ihtimalle de yaramaz…
Şöyle bir bakın büyük kulüplere, kaç tanesi transfer yaptı devre arasında. Baktınız mı?Peki, şimdi rahatladınız mı?Rahatlayın ve kendinizi inkar etmeyin ya da bu oyuna devam edelim.

19 Ocak 2010 Salı





BİR DEVRİN SONU MU GELİYOR?


Mehmet Demirkol yazmış, Erman Hocam yorumlarrr! Sebebini de şöyle açıklamış, Erman Hoca sebep değil, sonuçtur…


Sebep şu oluyor aslında, futbolda yaşanan çarpıklıklar ve bu çarpıklıklar sonucunda ortaya çıkan bir figürdür Erman Toroğlu. Yani çizgi roman mantığından hareketle yapılmış bir ironi. Sistem bozulursa, doğal ortamının dışına çıkarsa, bu ortamdan fayda sağlayacak insanlar ortaya çıkar.
Aynı yazıda Aziz Yıldırım’dan da bahsetmiş, bu rakamın onun eseri olduğunu yazmış.


Ve şu günlerde Erman Hoca’nın yollandığı konuşulmaya başlandı.
Ben buradan şunu anlıyorum; çarpıklıklar kötüleri ortaya çıkarır ama bir süper kahraman çıkar ve her şeyi düzeltir. Kötü karakter Erman Hoca, süper kahraman Aziz Yıldırım…
İroni yapmış Mehmet Demirkol, ilk anda Erman Hoca’yı desteklediğini zannedenler olabilir ama bence harika bir ayar vermiş.


Fakat fena halde yanılmış Mehmet Demirkol. Erman Toroğlu çok da önemli bir figür değil aslına bakarsanız. Evet, bir sonuçtur ama yapay bir sonuçtur. Türlü matematik kandırmacalarıyla ortaya çıkarılmıştır. Hatalı bir sonuçtur.Ve bu sonucun hiçbir önemi yoktur. Hatta bana sorarsanız, Erman Hoca acınması gereken bir şovmendir.


Mehmet Demirkol’un yazısında bir nokta daha var dikkatimi çeken, daha doğrusu olmayan bir nokta bu. Bu sonuca varılmasını sağlayan sebepleri sıralarken, medyadan bahsetmeyi unutmuş.Erman Hoca’yı acınası bir figür haline dönüştüren medyadan ve onu yönetenlerden…
Şimdi siz Erman Hoca’nın yorum yaparken Şansal Büyüka yörüngesinden çıkabileceğini mi zannediyorsunuz. Çok yanılırsınız. Sanıyor musunuz ki, Şansal Büyüka’nın etkisi haricinde dört işareti yaptı, Kazım’ın alması gereken cezayı işaret ederken. İşte yönetmekten kasıt budur. Hıncal Uluç muhteremi yazmıyorum artık çünkü ciddiye alan kalmadı kendisini. Müritleri hariç tabi…


Peki, ne oldu şimdi? Erman Hoca’nın gönderilmesi gündemde…Sizce neyi değiştirir bu, enstrümanını değiştiren müzisyen gibi olmaz mı?Nefesli çalgıdan, yaylı çalgıya geçiş olmaz mı?Ve neyi değiştirir, müzisyen aynı yeteneksizlikte olduktan sonra.


Değişmez elbette diye düşünürken bir de baktık ki, bu kez de Şansal Büyüka’nın istifası geldi gündeme. Erman Hoca yoksa ben de yokum demeye getiriyor. Omurgalı bir duruş sergilediğini göstermeye çalışıyor. Kendi tabiriyle “kuyruğu dik tutmaya” çabalıyor. Ve bunu medyaya servis ediyor. Gerçekten dik bir duruş sergiledi, denilsin istiyor.


Sonucu ne olur bilemiyorum. Artık istifa mı eder, kalıp intikam almayı mı seçer yoksa sistemin içinde kaybolup mu gider, bilmiyorum. Ama yıllardır takip ettiğim kadarıyla o kadar parayı kolay kolay bırakıp gitmez gibi geliyor bana, bir süre direnecektir. Üstelik soğuk bir yemek de yemek isteyecektir. Ancak yolun sonu gözüktü bazıları için, diğerlerini sizler de biliyorsunuz zaten. Geride bırakacakları tek tehlike müritleri olacak gibi duruyor.


Önceki haftanın maç sonuçlarını bile bilmeyen bir müdür için fazlasıyla işgal etti Türk Futbolunu. Beylik lafları da buydu değil mi? “Türk Futbolu”

Yıllarca yöneticilerden şikâyet etti durdu medya. Onlar yavaş yavaş değişti. Ama medya gittikçe daha da yozlaştı ve bunun sorumlusu da tarikat ve cemaat zihniyetli baronlar, şeyhler, şıhlar. Şimdiler de o yozlaşmış medyanın içinden de akil adamlar çıkmaya başladı. Ve galiba bir dönemin sonuna geldik.


Umarım keyifle izlemeye devam ederiz.


Ha unutmadan, Denizli maçından sonra Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu çaldılar diyen Erman Toroğlu, yayına çıkınca unutmuştu söylediklerini. Yukarıda yazdıklarımıza bakınca şaşıracak bir durum yok bunda. Ama benim aklıma başka şeyler gelmeye başladı yazdıkça.
Ya Şansal Büyüka, Erman Hocayla ters düşmek istemiyorsa ve bunun için haklı sebepleri varsa. Olur ya, belki de kızıp konuşmasından korkuyordur Erman Hoca’nın. Olamaz mı?

2 Ocak 2010 Cumartesi

İĞRENÇSİNİZ İBİŞLER


Fenerbahçeliysen bittin sen, bitirirler. Bir kere doğuştan sabıkalısın, cahil cühela, fanatik, gözü dönmüş olursun. Vatan haini, hazımsız zırtapozun tekisindir.

Generallerin takımı, Ergenekon şüphelisi ve aynı zamanda hükümetin takımı olursun.

İkisi bir arada nasıl oluyor bilemem ama işin içinde Fenerbahçe varsa, tüm bunların hepsi aynı bünyede yer edebilir.
Ettirirler.


Fenerbahçe Ülker City arazisini almak bile suçtur. Alavereci dalavereci olursun. İhaleye fesat karıştıran sahtekâr olursun.

Fenerbahçeliysen paşam, her şey olursun. Şükrü Saraçoğlu’ndan tutun da, ittihatçılara kadar malzeme olursun. Papazın çayırı bu kulübe nasıl kazandırılmış, sorgularlar. Ama nasıl elinden alınmış umursamazlar.


Ben de rahatsızım o stadın isminden ama önemli olan ismi değil, cismin ta kendisidir. Elbet bir gün düzeltilecektir.

Kenan Evren lisesini dillerine dolarlar ama karşılığında yapılanları gündeme taşımazlar.
Hayat orada yaşanır onlar için, burası eşek cennetidir.


Fenerbahçe Ülker City arazisi alındı ya, sıkı durun şimdi. Canımıza okuyacaklar. Uğraşacaklar. Peşinden koşacaklar. Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp servis yapacaklar.


Neymiş efendim, o arazinin değeri o kadar eder miymiş? Metrekaresi 892 TL.
O bölgede araziler çok daha pahalıymış.
Evet, aynen öyle, hakikaten daha pahalı… İyi ama buraya yapılacak olan konut değil ki, spor kompleksi ve eğlence merkezi. Haliyle daha ucuz olacak. Yoksa Ağaoğlu bırakır mıydı o araziyi? Çoktan dikmişti gökdelenleri.

58.200 vermişiz, getirisi 300 olacakmış. Ne olacaktı ya, zararına mı yatırım yapacaktı Fenerbahçe?

Parasını verirsin, arazi satın alırsın. Bu bile suç olur.
Elalem devletin malını devlete satar, karşılığında stadyum yaptırır, kendisinin olmayan ve bitmemiş stadın adını satar 100 milyonu indirir. Ama Fenerbahçe alaverecidir.

Her hafta rakibin bir futbolcusuna sulanır, Mehmet Yıldız, Ali Turan, Sercan Yıldırım ama yaptırımı yoktur. Olmaz tabi, İlhan Helvacı sağ olsun.

Sahi ne oldu Ali Turan olayı, hani etik metik değerler. Hani önce kulüple görüşülecekti, ne oldu o şikâyetler. Nereye kayboldular. Ali Sami Yen’de boru atılmıştı sahaya, aynı yerde mi saklanıyor acaba, hepsi aynı yere mi kayboluyor bunların.

Bir arkadaşımız yazdı, artı biz de rahatça yazabiliriz.
Nerede Tahir Kum’un elindeki belge, o da mı aynı yere kayboldu. Bilgisayar ortamında yazmaya korktular da, o yüzden mi elle yazıldı.
Kazım’ın adını duyunca saatlerce program yapanlar, bunu da yapabilir mi?
Maçası yer mi?

Bir kişi çıkıp da üstüne gidebildi mi? Köşesinin 2-3 satırını ayırabildi mi?

Bakın ne olmuştu aylar önce anlatayım. Anlatayım da ne hale gelmişiz anlayalım.
Bizi ne hale getirmişler görelim.
Bir şekilde haberdar edildik bu belgeden, yazalım mı yazmayalım mı derken, cengâver ben atladım balıklama. Yazdık, koyduk ana sayfaya. Beş dakika geçmedi Müjdat Ural aradı.
O kısmı kaldırmamız gerektiğini anlattı. Nedenlerini sıraladı. Haklıydı.

Ve kaldırdık hemen.
Neden biliyor musunuz?
Kaybolurdu çünkü o belge. Kaybederlerdi.
Düşünebiliyor musunuz, böyle bir delil var ama adamlar açıklayamıyor, yazamıyor, konuşamıyor. Çünkü işlerinden olmaktan korkuyorlar.
Biz de yazamıyoruz, çünkü belgenin kaybolmasından korkuyoruz.

Şimdi yeni yeni geliyor aklım başıma. Kaybolsa ne olur kaybolmasa ne olur.
Kaç yazar ki, öyle de böyle de açıklanamayacak zaten.

Herkese bir Osman Baydemir lazım galiba, en azından içimizde kalmaz.

Tüm bunlar aklımızı eşelerken bir de Semih olayı patladı. Kim haklı kim haksız olayına hiç girmeyeceğim. Herkesin kendince bir yorumu olacaktır ama beni işkillendiren focus’un bir lafı oldu.

Bu haberi yapanın Feridun Niğdelioğlu olması üzerinden yürütülen bir fikir bu.
Şu meşhur tayfa, Deniz Derinsu, Feridun Niğdelioğlu, Gürcan Bilgiç, hep şöyle derler

“kulüpteki haber kaynaklarından aldığım bilgilere göre…”

Acaba Semih…?

Yoksa güle güle Semih mi demeliydim?