22 Kasım 2009 Pazar

Hakem Triosu Ahlaklı mı?



Herhalde başka maç seyrettim ben, Erman'ın sakinliği, Şansal'ın mutluluğu benim başka bir maçı seyretmemden.

Bunların rengi belli zaten ama ben Rıdvan'a takıldım en çok. Kontratak oynuyormuş Fenerbahçe. Dedim ya başka maç seyrettim ben. 11 adam yarı saha çizgisinin gerisinde, topun peşinde bir oraya bir buraya koşturuyor, alan kapatıyor, kanal daraltıyor, kaptığı toplarla hızlı hızlı atağa çıkmaya çalışıyor. Top ayaklarında en fazla 10-15 saniye kalıyor, sonra yine aynı döngü, yarı sahasına kapanan 11 adam tekrar başlıyor topun peşinden koşmaya...

Bir anlık sakatlık dalgınlığı, yerde yatmak profesyonelliği dururken, seke seke topun peşinden koşma delikanlılığı ve sezon boyu belki bir belki hiç kere atılabilecek bir gol. Hemen ardından 22 saatlik uçak mağduru Bobo'nun dönmesine izin veriyor, bir gol daha. Lugano sezon boyu, bir adamın yüzünü o şekilde döndürmez kaleye. Ama bir sene içinde belki olur belki olmaz işler, 3 dakikada oluverdi. Bitti gitti. Olur, futbol bu, başka türlü de yenemezlerdi zaten.

Ve skor yazarları devrede, 2-0'dan sonra Daum'un yaptığı hatalar varmış. Evet var ama 2-0 maç işte. Kazım kendini attırmış. Hayır attırmadı, yardımcı hakem, Beşiktaş altyapısında oynamış Bahattin Duran şikayet etti abisine, üçlü çektirici Fırat attı. Kazım attırmadı kendisini, hem suçlu hem dayak yemiş çocuk edasıyla Kazım'a doğru 20 metre depar atan Bahattin attırdı, Beşiktaş altyapısında top oynamış Bahattin...
Diğer yardımcının verdiği gol, 3. gol olmasaydı da 1. gol olsaydı ne olurdu. Milimlik Beşiktaş ofsaytlarını kaldırmayan yardımcıdan bahsediyorum. Gökhan'ın pozisyonunda, üçlü çektirici Fırat'ı uyaramayan yardımcı. Uyaramayıcı yardımcı...

İlk yarının 10. dakikasından sonra, Beşiktaş yarı sahasında 800 yüz bin adet faule mağruz kalan Fenerbahçeli futbolcular kötü oynadılar 55. dakikadan sonra. Tek tek saydım, tam 800 yüz bin faul yapıldı. Bunların 400 yüz bini Kazım'a yapıldı. Twitter Kazım, 8jk yazan hani...

Hiçbirini çalamadı üçlü çektirici Fırat, Beşiktaşlılığı tescilli Fırat, tribünlere şirin gözükmeye çalışan Fırat. Kim bilir belki arkadaşları vardı da, onları üzmek istemedi Fırat. Bence sigarayı bıraksın Fırat, bellki görüş alanını daraltıyor sigara dumanı, ciğerlerden yukarı sızıntı yapıyor. Yoksa Gökhan'a yapılan penaltıyı vermeyen hakemin, hakemliğini bitirirler bu ülkede. Gökhan başka renkli bir forma giyiyorsa tabi, o forma Fenerbahçe formasıysa konuşulmaz bile o pozisyon, değil mi Erman, hormonlu meyve üstadı Erman, patronu Şansal Erman!

3-0 kaybettik. Kötü oynadığımız için değil, biraz futbol şansı, bariz hakem hatalarıyla kaybettik. Bu maça neden atandıkları belli olan hakem üçlüsü sayesinde 3-0 kaybettik.

Neye yaradı şimdi 8'de 8. Neye yaradı g'sarayı ezmek.

İlk devreyi kaçıncı sırada bitiririz şimdi?

Bilica'ya ceza aldırdı, Kazım'a kırmızı çıkarttı, sırada kim var şimdi? Söylesene Erman, sırada kim var. Yoksa bu kez kulağına mı fısıldadın federasyonun ya da mhk'nın.

55. dakikadan itibaren bir daha izlesin bizim teknik ekip maçı, sonra futbolcuları çağırıp bir de onlara izletsinler. Tamam, hakem hataları oldu falan ama o dakikadan sonra bizimkilere ne oldu?

Aman dikkat, bir bakarsınız 17. hafta bittiğinde 4. sıradasınız. Aman diyorum!!

Yönetime de bir soru soralım, hakem triosu ahlaklı mı?

18 Kasım 2009 Çarşamba


7 NUMARA

Şaşırma, sakin ol. Çıkar az sonra birileri, koşar senin yardımına. Kurtarır kurtların elinden.

Var mı ötesi, ispatlı sahtekârlık, ispatlı yalancılık. Cezası umurumda bile değil. Biliyorum en hafif cezayla kurtulacağınızı zaten. Kurtarırlar sizi. Kurtarsınlar. Kurtulmaktan kasıt yanlış anlaşılmasın, kurtulacak olan itibarınız. Aslında olmayan itibarınız. Olmayan şerefiniz.

O açıklamayı yaparken utanmadınız, bundan mı utanacaksınız. Siz utanır mısınız?

Zalad’a 30 bini yollarken utandınız mı? Hurdalıkta yatan Murat 131’ler?

Hadi şimdi çıksın NBA çocuğu, yazsın sponsorlarıyla.

Serhat Ulueren alsın yanına Ahmedini çakarını, arasın durdun Demet’i, Hakan’ı. Ah Hakan ah…

Şansal sarılsın telefonlara, talimatlar yağdırsın müritlerine, format atsın Erman’a.

Hıncal şöyle başlasın yazısına, “UTANIYORUM”. Utanıyor musunuz gerçekten?

Federasyon başkanı susup köşesine çekilsin. Peki, sen Mahmut Uslu, neredesin? Sana ihtiyacımız var. Neredesin?

Bu akşam izleyin televizyonları, yarın bakın gazetelere. Bakalım görebilecek misiniz bu haberi. Görürsünüz de, önemli olan şiddeti.

Unutulur. Unuttururlar.

Mehmet Aslan tulumbaya devam mı? Ercan nerdesin?

Hasan Ali, sen nerdesiiiiiin?

Ve sen Murat Didin, sen nasıl bir insansın ki, o yazıyı yazabildin, üstelik sen Cemal’in 7 numaralı formasıyla mücadele ettiği takımın koçusun. Yuh olsun sana.

Oyak Renault’un itirazı görmezden gelindi, nasıl oldu bu? Kim göz yumdu buna? Haluk Ulusoy mu devrede yine?

Şimdi asın o formayı Seyrantepe’nin en tepesine. 7.

Var mı bundan büyük sahtekârlık, bu kadar aleni bir utanmazlık gören var mı? Fark etmez, önemli değil, yanlışlıkla olmuştur.

Bunun sebebi de Demet Karabulut.


Şimdi Galatasaray’a bağlanıyoruz;

Evet, sevgili okuyucu maç öncesi hazırlık aşamasında Galatasaray lobisi, şimdi canlı yayındayız…

Valla yanlışlıkla olmuş, haberimiz yok bizim, dürüstüz biz, Türkiye’yiz… Ühü ühü …

GSL- Sen Serhat, derhal bir kadın buluyorsun, orta parmağı olsun, bize doğru çevrilmiş olsun, yanında da Ahmet Çakar olsun. Yoksa karını atarım işten. Yap şu işi ama nasıl yaparsan yap.

GSL- Sen Hıncal, pardon Hıncal abi, öyle demek istemedim. Sen ne yapacağını benden iyi bilirsin.

HU- Elbette bilirim, giriş cümlem şöyle olacak; ‘utanıyorum Galatasaraylı olmaktan’. Nasıl, beğendin mi?

GSL- Evet, çok beğendim.

GSL- Siz gazeteler, siz televizyonlar… Pardon bir saniye ben de şaşırdım naapcaaamı…

GSL- Neydi, haa, 7 evet yedi.

Serkan SAĞLAM

ŞAŞIRMAZ FENERBAHÇE UNUTMAZ BEŞİKTAŞ’I


Gerekli kelimeler Türkçe dilinde mevcut ama burası bir blog ya da sözlük değil. Yazamayız.
Ahlaksızlığın, şerefsizliğin, şirretliğin nerelerden akıtıldığını da biliyoruz. Ama yazamıyoruz.

Galatasaray isimli camianın yaptığı açıklama ibreti âlem olsun diye ülkenin her yanına, her şehrine, her caddeye, her köşe başına, her sokağa, her apartmanın girişine hatta her dairenin kapısına asılmalıdır. Bu açıklama bir itiraf değildir, bu açıklama insanlık ayıbıdır. Bu açıklamayı yapan insanların yetiştirildiği kurumların kapatılması, bunları yetiştiren ailelerin sosyal sorumluluk kuruluşlarınca tekrar tekrar eğitilmesi gerekmektedir.


Utanmalıdır bunlar. Utanmanın ötesinde yerin dibine girmelidir. Bu adamların kontrolünde televizyon, gazete, radyo yayımları yapanlar defolup gitmelidir başka bir gezegene. Bu adamların kontrolünde ve himayesinde hakemlik, taraftarlık, kurum ve kuruluş yöneticiliği, sözcülüğü yapanlar evrende bulunabilen en uzak gezegene gönderilmelidir.


Yazmıyorum detayları, parmakları, saldıranları, cibilliyetsiz açıklamaları. Yazmıyorum Kaan Kural’ı, Murat Didin’i. Yazmıyorum okuduğunu anlamaktan aciz Galatasaray yönetimini.

Bir tanesi hariç, bakın dün gece ne oldu. Hayır hayır, Ahmet Çakar veya karısı Adnan Polat’ın şirketinde çalışan Serhat Ulueren falan değil anlatacağım. İsmi Mehmet Aslan, Hıncal Uluç’un yeni kafa sallayıcısı, yeni tulumbacısı… Nazik, naif spor sevici…

Sadece bu nazik ve naif görüntüsüdür bu yazıya konu olma sebebi. Yazıp duruyorum. Yalancı bunlar diyorum. İşte budur sebebi.


Hıncal almış karşısına Mehmet’i, konuşuyorlar kırmızı çizgilerde… Mehmet, çıkan olaylardan ve bu olayları önlemek için sarf edilen çabalardan bahsediyor. Ağzından Fenerbahçe kelimesi çıkıyor ilk önce, ancak Fenerbahçe kelimesinin sonundaki E harfi yarım kalıyor ve bir anda salise kaybetmeden Beşiktaş diyor nazik ve naif Mehmet.
Kendi taraftarının cezalandırılması için uğraşan adam olarak Demirören ismini telaffuz etti Mehmet. Yüceltmelere başladı Mehmet.
Ercan yerine koordinatör olarak ismi geçen Mehmet, işte bu Mehmet.
Aziz Yıldırım diyemedi Mehmet. Yani yalan söyledi Mehmet, gerçeği bildiği her halinden belli olsa da Hıncal’dan korktu Mehmet. Nazik ve naif Mehmet… Sonra lafı bitti Mehmet’in, alamet-i farikasından olsa gerek, müthiş bir alaka yakaladı Mehmet. Kurduğun bağlantı bizleri mest etti Mehmet. Selçuk dereli hakeminin, Aziz Yıldırım’a karşı kazandığı dava konusunu açtı Mehmet, televizyon tecrüben eksik tabi Mehmet. Değil mi Mehmet? Ve Hıncal’a sözü bıraktı Mehmet. En büyük Mehmet, sizin Mehmet… Aferin sana Mehmet, objektif Mehmet, tarafsız Mehmet, yeni neslin göz bebeği Mehmet. Bravo Mehmet. Hadi Mehmet, hadi…


Başka söze gerek yok sanırım. Mehmet tüm gerçekleri anlattı bizlere. Değil mi Mehmet?


Bitti. Bu konu burada bitti. Kapandı. Bu kargaşa, bu hengâme sona erdi.


Şimdi herkes aklını başına alsın, düşünmeye başlasın. Hafta sonu Beşiktaş kazansın diyen bir Adnan Polat oyunu bu, Fenerbahçe bench arkasına o adamları yerleştiren de o. Bırakın o parmağı, unutun. O parmak olmasa da başka bir sebep bulacaklardı, o biletleri o adamlara bedava verirken bu planı yapmışlardı zaten. Bu iş planlı, programlı, Beşiktaş maçı öncesi Fenerbahçe’yi yıpratmak için bir tezgâh.
Tahminen şöyle bir plan yapıldı maç öncesi.


Çıkarın olayları, kaynasın dünya, şaşırsın Fenerbahçe, unutsun Beşiktaş’ı.


Çıkarın o kadını televizyonlara, gazetelere manşet yapın, karıştırdıkça karıştırın, şaşırsın Fenerbahçe, unutsun Beşiktaş’ı.


En saçma açıklamaları yapın, en zekâsız cümleleri kurun resmi internet sitemizde, şaşırsın Fenerbahçe, unutsun Beşiktaş’ı.


Yapın her türlü ahlaksızlığı, yapın her türlü şirretliği, şaşırsın Fenerbahçe, unutsun Beşiktaş’ı.


Yollayın Zalad’a paraları, ayırın tribünleri, kavgalar çıksın, cinayetler işlensin, ben kazanayım, nasıl kazanırsam kazanayım…


Şaşırsın Fenerbahçe, unutsun Beşiktaş’ı.


Yine şaşırdınız…


Fenerbahçe unutmaz Beşiktaş’ı, ne seni, ne yardakçılarını, ne de camianı…


Bir kez daha yazalım o zaman;


BİZ TEK SİZ HEPİNİZ


Serkan SAĞLAM

serkan@sarilacicubuklu.com Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir

17 Kasım 2009 Salı

Kaybetmeyi bilmek...



Dün gece yaşananlara koyulan isimlerin, sıfatların hepsi yalan. Açıklamaların, yazılanların, çizilenlerin, söylenenlerin de hepsi yalan.

Takiye bunlar. Sarışının orta parmağı da yalan. Yok öyle bir parmak. Varsa da yok artık. Maç boyu kafasına atacaksın yumruk kadar taşları, sonra diyeceksin ki; orta parmak. Bir sarışının orta parmağı bütün tribünü galeyana getirecek. O parmağı görmeyen biri de, ters taraftan sahaya girecek ve olaylar büyüyecek.


Ve bugün Ercan’ın Hürriyet’i şu başlığı atacak; işte olayları başlatan kadın. Ben de diyorum ki, işte Ercan Saatçi olayının sonucu. Bunun için yapıldı o linç girişimi. Bu gibi olaylar için yaşatıldı. Ercan Saatçi de düştü tuzağa ya da biat etti. Aynı Hürriyet’in bir başka başlığı; “böyle geldi böyle vurdu”. Peki, Kinsey nasıl vurdu, diye soranlar da çıkacaktır elbette.


Ne demiştik yazının başında, bunların hepsi yalan. Yöneticilerin yaptığı açıklamalar da yalan. Hepsi takiye. Gerçekleri gizlemek için örtülmüş perdeler. Takılmış maskeler. Centilmenlik yalanları, herkes için spor dalkavuklukları.


Adamın verdiği demece bak; böyle sporcu mu olur?
Peki, böyle yönetici olur mu? Diye sormazlar mı adama. Doğru, sormazlar bu ülkede, soramazlar. Sordurtmazlar.


Dedik ya bunların hepsi yalan. Gerçek ne öyleyse? İtiraf edilemeyen, yüzleşilemeyen ne?
Bu soruların cevabı, tüm yaşananların cevabı aslında… Sahaya giren o çocuğun hissettikleri yani. Şöyle hissediyor o çocuk;


Futbol maçı yapıyoruz kaybediyoruz, voleybol maçı yapıyoruz kaybediyoruz, basket maçı yapıyoruz kaybediyoruz. Erkek takımlarından ümidi kesip kızların maçlarına bakalım diyoruz. Orada da kaybediyoruz. Amatör sporlar da yeneriz ümidiyle yüzmeye bakıyoruz, yine kaybediyoruz, kürek de geçeriz diyoruz yine geçiliyoruz. Masa tenisi, boks, atletizm şubelerimiz de yok ki, iyi ki yok zaten. Belli ki orda da yenecekler. Çok sinirleniyorum, çok üzülüyorum, hırslanıyorum, öfkemi çıkarmam lazım bunlardan, bıktım kaybetmekten, bıktım geçilmekten, bıktım yenilmekten. En iyisi saldırmak, işte fırsat, yürü olm…


İşte gerçek sebep bu, şiddet olaylarının önüne geçmek istiyorsa birileri ve takiye yapmıyorlarsa önce şunu öğretsinler birilerine. “Kaybetmek doğaldır”


Ve başarıyorlar, yeniyorlar Fenerbahçe’yi. Ama şu laflarının arkasında durmayı bile beceremiyorlar, hani şu Platini’nin söylediği varsayılan ama aslında gerçek olmayan laf var ya, o işte. Şampiyon olsalar bu kadar sevinmezler. Dedehayır, Şardan falan filan işte…


Bitiyor mu, bitmiyor tabi. Öğreniyoruz ki, Kaan Kural denen NBA çocuğu, ki Galatasaraylıdır kendisi, oradaki 10 kişilik topluluğu ona buna şikâyet ediyormuş. Fenerliler başlatmış güya. 10 kişi başlatmış evet. Şikayet ettiği adam da Doğan Hakyemez, yazın bu ismi bir kenara…


Bitti mi, elbette hayır. Bu maçtan iki saat önce Efes’e kaybeden Beşiktaşlılara ne diyeceğiz peki. Hakem hatası yüzünden maç kaybetmişsin, canın yanmış ama sen kalkıp hala geçen sezon yaşanan Fener-Efes serisini örnek veriyorsun. Kardeşim daha 2 saat önce o takıma kaybetmedin mi sen, hakem hatasıyla vermedin mi maçı. Verdin vermesine ama umurundan mı? Yeter ki Fener kaybetsin. Bir avuç Efesli durur mu? Durmaz tabi altını çizerler hemen.


Gazeteler durur mu? Televizyonlar? Fenerli spor müdürleri? Fenerli medya?
Bakın iddia ediyorum, birkaç güne kalmaz suçlu ilan edileceğiz yine. Bizim yüzümüzden olduğu ispatlanacak alçakça formüllerle ulaşılan sonuçlar neticesinde. Kötü olan yine biz olacağız. Buraya yazıyorum işte.


Ne demek lazım bilmiyorum. Aklıma bir tek şey geliyor.


BİZ TEK SİZ HEPİNİZ.