17 Kasım 2009 Salı

Kaybetmeyi bilmek...



Dün gece yaşananlara koyulan isimlerin, sıfatların hepsi yalan. Açıklamaların, yazılanların, çizilenlerin, söylenenlerin de hepsi yalan.

Takiye bunlar. Sarışının orta parmağı da yalan. Yok öyle bir parmak. Varsa da yok artık. Maç boyu kafasına atacaksın yumruk kadar taşları, sonra diyeceksin ki; orta parmak. Bir sarışının orta parmağı bütün tribünü galeyana getirecek. O parmağı görmeyen biri de, ters taraftan sahaya girecek ve olaylar büyüyecek.


Ve bugün Ercan’ın Hürriyet’i şu başlığı atacak; işte olayları başlatan kadın. Ben de diyorum ki, işte Ercan Saatçi olayının sonucu. Bunun için yapıldı o linç girişimi. Bu gibi olaylar için yaşatıldı. Ercan Saatçi de düştü tuzağa ya da biat etti. Aynı Hürriyet’in bir başka başlığı; “böyle geldi böyle vurdu”. Peki, Kinsey nasıl vurdu, diye soranlar da çıkacaktır elbette.


Ne demiştik yazının başında, bunların hepsi yalan. Yöneticilerin yaptığı açıklamalar da yalan. Hepsi takiye. Gerçekleri gizlemek için örtülmüş perdeler. Takılmış maskeler. Centilmenlik yalanları, herkes için spor dalkavuklukları.


Adamın verdiği demece bak; böyle sporcu mu olur?
Peki, böyle yönetici olur mu? Diye sormazlar mı adama. Doğru, sormazlar bu ülkede, soramazlar. Sordurtmazlar.


Dedik ya bunların hepsi yalan. Gerçek ne öyleyse? İtiraf edilemeyen, yüzleşilemeyen ne?
Bu soruların cevabı, tüm yaşananların cevabı aslında… Sahaya giren o çocuğun hissettikleri yani. Şöyle hissediyor o çocuk;


Futbol maçı yapıyoruz kaybediyoruz, voleybol maçı yapıyoruz kaybediyoruz, basket maçı yapıyoruz kaybediyoruz. Erkek takımlarından ümidi kesip kızların maçlarına bakalım diyoruz. Orada da kaybediyoruz. Amatör sporlar da yeneriz ümidiyle yüzmeye bakıyoruz, yine kaybediyoruz, kürek de geçeriz diyoruz yine geçiliyoruz. Masa tenisi, boks, atletizm şubelerimiz de yok ki, iyi ki yok zaten. Belli ki orda da yenecekler. Çok sinirleniyorum, çok üzülüyorum, hırslanıyorum, öfkemi çıkarmam lazım bunlardan, bıktım kaybetmekten, bıktım geçilmekten, bıktım yenilmekten. En iyisi saldırmak, işte fırsat, yürü olm…


İşte gerçek sebep bu, şiddet olaylarının önüne geçmek istiyorsa birileri ve takiye yapmıyorlarsa önce şunu öğretsinler birilerine. “Kaybetmek doğaldır”


Ve başarıyorlar, yeniyorlar Fenerbahçe’yi. Ama şu laflarının arkasında durmayı bile beceremiyorlar, hani şu Platini’nin söylediği varsayılan ama aslında gerçek olmayan laf var ya, o işte. Şampiyon olsalar bu kadar sevinmezler. Dedehayır, Şardan falan filan işte…


Bitiyor mu, bitmiyor tabi. Öğreniyoruz ki, Kaan Kural denen NBA çocuğu, ki Galatasaraylıdır kendisi, oradaki 10 kişilik topluluğu ona buna şikâyet ediyormuş. Fenerliler başlatmış güya. 10 kişi başlatmış evet. Şikayet ettiği adam da Doğan Hakyemez, yazın bu ismi bir kenara…


Bitti mi, elbette hayır. Bu maçtan iki saat önce Efes’e kaybeden Beşiktaşlılara ne diyeceğiz peki. Hakem hatası yüzünden maç kaybetmişsin, canın yanmış ama sen kalkıp hala geçen sezon yaşanan Fener-Efes serisini örnek veriyorsun. Kardeşim daha 2 saat önce o takıma kaybetmedin mi sen, hakem hatasıyla vermedin mi maçı. Verdin vermesine ama umurundan mı? Yeter ki Fener kaybetsin. Bir avuç Efesli durur mu? Durmaz tabi altını çizerler hemen.


Gazeteler durur mu? Televizyonlar? Fenerli spor müdürleri? Fenerli medya?
Bakın iddia ediyorum, birkaç güne kalmaz suçlu ilan edileceğiz yine. Bizim yüzümüzden olduğu ispatlanacak alçakça formüllerle ulaşılan sonuçlar neticesinde. Kötü olan yine biz olacağız. Buraya yazıyorum işte.


Ne demek lazım bilmiyorum. Aklıma bir tek şey geliyor.


BİZ TEK SİZ HEPİNİZ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder