2 Ocak 2010 Cumartesi

İĞRENÇSİNİZ İBİŞLER


Fenerbahçeliysen bittin sen, bitirirler. Bir kere doğuştan sabıkalısın, cahil cühela, fanatik, gözü dönmüş olursun. Vatan haini, hazımsız zırtapozun tekisindir.

Generallerin takımı, Ergenekon şüphelisi ve aynı zamanda hükümetin takımı olursun.

İkisi bir arada nasıl oluyor bilemem ama işin içinde Fenerbahçe varsa, tüm bunların hepsi aynı bünyede yer edebilir.
Ettirirler.


Fenerbahçe Ülker City arazisini almak bile suçtur. Alavereci dalavereci olursun. İhaleye fesat karıştıran sahtekâr olursun.

Fenerbahçeliysen paşam, her şey olursun. Şükrü Saraçoğlu’ndan tutun da, ittihatçılara kadar malzeme olursun. Papazın çayırı bu kulübe nasıl kazandırılmış, sorgularlar. Ama nasıl elinden alınmış umursamazlar.


Ben de rahatsızım o stadın isminden ama önemli olan ismi değil, cismin ta kendisidir. Elbet bir gün düzeltilecektir.

Kenan Evren lisesini dillerine dolarlar ama karşılığında yapılanları gündeme taşımazlar.
Hayat orada yaşanır onlar için, burası eşek cennetidir.


Fenerbahçe Ülker City arazisi alındı ya, sıkı durun şimdi. Canımıza okuyacaklar. Uğraşacaklar. Peşinden koşacaklar. Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp servis yapacaklar.


Neymiş efendim, o arazinin değeri o kadar eder miymiş? Metrekaresi 892 TL.
O bölgede araziler çok daha pahalıymış.
Evet, aynen öyle, hakikaten daha pahalı… İyi ama buraya yapılacak olan konut değil ki, spor kompleksi ve eğlence merkezi. Haliyle daha ucuz olacak. Yoksa Ağaoğlu bırakır mıydı o araziyi? Çoktan dikmişti gökdelenleri.

58.200 vermişiz, getirisi 300 olacakmış. Ne olacaktı ya, zararına mı yatırım yapacaktı Fenerbahçe?

Parasını verirsin, arazi satın alırsın. Bu bile suç olur.
Elalem devletin malını devlete satar, karşılığında stadyum yaptırır, kendisinin olmayan ve bitmemiş stadın adını satar 100 milyonu indirir. Ama Fenerbahçe alaverecidir.

Her hafta rakibin bir futbolcusuna sulanır, Mehmet Yıldız, Ali Turan, Sercan Yıldırım ama yaptırımı yoktur. Olmaz tabi, İlhan Helvacı sağ olsun.

Sahi ne oldu Ali Turan olayı, hani etik metik değerler. Hani önce kulüple görüşülecekti, ne oldu o şikâyetler. Nereye kayboldular. Ali Sami Yen’de boru atılmıştı sahaya, aynı yerde mi saklanıyor acaba, hepsi aynı yere mi kayboluyor bunların.

Bir arkadaşımız yazdı, artı biz de rahatça yazabiliriz.
Nerede Tahir Kum’un elindeki belge, o da mı aynı yere kayboldu. Bilgisayar ortamında yazmaya korktular da, o yüzden mi elle yazıldı.
Kazım’ın adını duyunca saatlerce program yapanlar, bunu da yapabilir mi?
Maçası yer mi?

Bir kişi çıkıp da üstüne gidebildi mi? Köşesinin 2-3 satırını ayırabildi mi?

Bakın ne olmuştu aylar önce anlatayım. Anlatayım da ne hale gelmişiz anlayalım.
Bizi ne hale getirmişler görelim.
Bir şekilde haberdar edildik bu belgeden, yazalım mı yazmayalım mı derken, cengâver ben atladım balıklama. Yazdık, koyduk ana sayfaya. Beş dakika geçmedi Müjdat Ural aradı.
O kısmı kaldırmamız gerektiğini anlattı. Nedenlerini sıraladı. Haklıydı.

Ve kaldırdık hemen.
Neden biliyor musunuz?
Kaybolurdu çünkü o belge. Kaybederlerdi.
Düşünebiliyor musunuz, böyle bir delil var ama adamlar açıklayamıyor, yazamıyor, konuşamıyor. Çünkü işlerinden olmaktan korkuyorlar.
Biz de yazamıyoruz, çünkü belgenin kaybolmasından korkuyoruz.

Şimdi yeni yeni geliyor aklım başıma. Kaybolsa ne olur kaybolmasa ne olur.
Kaç yazar ki, öyle de böyle de açıklanamayacak zaten.

Herkese bir Osman Baydemir lazım galiba, en azından içimizde kalmaz.

Tüm bunlar aklımızı eşelerken bir de Semih olayı patladı. Kim haklı kim haksız olayına hiç girmeyeceğim. Herkesin kendince bir yorumu olacaktır ama beni işkillendiren focus’un bir lafı oldu.

Bu haberi yapanın Feridun Niğdelioğlu olması üzerinden yürütülen bir fikir bu.
Şu meşhur tayfa, Deniz Derinsu, Feridun Niğdelioğlu, Gürcan Bilgiç, hep şöyle derler

“kulüpteki haber kaynaklarından aldığım bilgilere göre…”

Acaba Semih…?

Yoksa güle güle Semih mi demeliydim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder